‘1’e 100 kuralı’yla gelen uyarı: Karayı yutar

Yani kalp rahatsızlıklarının, damar rahatsızlıklarının artması, buna bağlı felçlerin meydana gelmesi, yaşlı ve hassas kümelerde sıcaklık gerilimleri nedeniyle oluşabilecek tesirleri sayabiliriz” dedi.

DENİZ KIYILARINA DİKKAT ÇEKTİ

Prof. Dr. Tecer, iklim değişikliğiyle ilgili deniz düzeyinin yükselmesinin kıymetli bir problem olduğunu belirterek, “Çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak deniz düzeyinde yükselme bekleniyor, 20 santim kadar bu yüzyılın sonuna kadar. Bizim üç tarafımız denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz. Bu, tabiat olağanüstüsü bir şey fakat buradan doğabilecek riskleri de öngörmemiz gerekiyor. Nüfusun büyük bir kısmı deniz kenarında yaşıyor.

Denizlerde yükselme 1’e 100 kuralı vardır. 1 santim yükselirse denizler, 100 santim karayı içine alır. Buralarda yaşayan insanları, turizmi, tarımı düşündüğümüz vakit bu bölgelerin deniz düzeyinin yükselmesinden etkilenmesi çok daha muhtemel bir sonuç doğuracaktır. Sonra ormansızlaşmanın meydana getirdiği meseleler var. Bu sıkıntılar da bütün dünyada olduğu üzere ülkemizde de iklim değişikliğinin tesirini doğuracak, yaşatacak mevzular olacaktır” sözlerini kullandı.

‘ENERJİ VERİMLİLİĞİ ŞART’

İklim değişikliğiyle ilgili tedbirlerin alınması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tecer şunları söyledi: “Deniz kıyısındaki ömür alanlarını, turizm, tarım ve öteki balıkçılık faaliyetlerinin deniz düzeyinden olabilecek yükselmeler ve karaların içerine alınması nedeniyle belli bir programla, muhakkak bir stratejiyle bunlardan kurtarmamız gerekiyor. Eninde sonunda deniz düzeyi yükseldiği anda buralar sular altında kalacaktır. Planlamaları, yerleşimleri, ziraî ve turizm faaliyetlerini planlarken bu ihtimali kesinlikle göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Neler yapılması konusuna gelirsek, güç verimliliği koşul. Bu güç verimliliğini yalnızca birilerinin, kamu kurum kuruluşlarının ve devletlerin yapacağı bir şey olarak algılamamak gerekiyor. Bir sefer sıkıntıya hepimizin bir katkı verdiğini bilmemiz lazım. Tahliline de katkı vermemiz gerektiğini unutmamamız lazım.

Güç verimliliği dediğimiz vakit büsbütün sera gazlarının salınmasına sebebiyet veren faktörlerden en değerlisidir. İşlerimizde konutlarımızda kullandığımız güçleri verimli kullanmak zorundayız. Bu mümkün. Sonra alternatif güç kaynaklarına dönmemiz gerekiyor. Bu ülkelerin alacağı bir siyaset. Türkiye’de bu bahiste ağır olarak çalışıyor. Bu çalışmaları biraz daha artırması gerekiyor. Üçüncü olarak da tarım toprak ve orman kullanımıyla alakalı önemli stratejiler belirlememiz lazım.

Yani ormansızlaşmanın önüne geçecek, yerleşim alanları için ormanları feda etmeyeceğimiz bir strateji oluşturulması lazım. Toprak kaynaklı sera gazı emisyonlarının da ekolojik tarıma geçilmesiyle önlenmesi gerekir.”

‘CANLILARIN HAYATLARI TEHLİKEYE GİRİYOR’

Deniz suyundaki sıcaklık artışının deniz canlılarının hayatlarını tehlikeye attığını söyleyen Prof. Dr. Tecer, “Deniz suyu sıcaklığının yükselmesiyle denizel ortamdaki canlıların da ömürleri tehlikeye giriyor. Aslında deniz suyu sıcaklığının yükselmesi başlı başına orada oksijen tüketen bir faktördür. Münasebetiyle oksijen tükenmesi ya da azalması demek orada yaşayan canlıların popülasyonun azalması yahut ziyanlı kimi tiplerin ortaya çıkması manasına gelir.

Bu son vakitler Marmara Denizi’nde yaşadığımız müsilajın da sebeplerinden bir tanesi deniz suyu sıcaklığının artması ve oksijen düzeyinin düşmesiydi” tabirlerini kullandı.