Dikkat ederseniz bugüne kadar bütün darbecilerin ilk bildirilerinde “NATO’ya (ve o zaman geçerli olan bütün uluslararası antlaşmalara) bağlıyız …
Dikkat ederseniz bugüne kadar bütün darbecilerin ilk bildirilerinde “NATO’ya (ve o zaman geçerli olan bütün uluslararası antlaşmalara) bağlıyız” cümlesi mutlaka yer alır.
Yani darbecilerimiz “merak etmeyin biz içeridekileri döveceğiz, sizle sorunumuz yok” demeyi adet edinmişlerdir. Çünkü dışarıdan korktukları kadar korkmazlar kendi halklarından.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmalarında bir kez daha ortaya çıkan, Batı’nın terör örgütlerine ve ülkemizin milli çıkarlarına yönelik riyakâr tutumuna karşı kendi devletinin izlediği politikaların yanında mı değil mi?” sorusuna cevap verirken Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha birinci cümlede panik halinde NATO muhabbetini hararetle belirtmesi bana bunu hatırlattı.
Ne diyor Kılıçdaroğlu:
“NATO Türkiye’ye gereklidir, NATO’dan çıkmayacağız. Finlandiya ve İsveç’ten de talep edilenler doğrudur. Ancak biz biliriz ki diplomasi kapalı kapılar ardından yapılır. Sonuçlar masada alınır. Ciddi devletler böyle yapar. Senin bu yaptığın ise ancak kabile devletinde olur. 3-5 oy almak için ülkenin itibarını yok sayarak, ucuz bir iç reklam malzemesine dış ilişkileri kurban ediyorsun.”
Cümlenin geri kalanı zaten bir skandal. Adamlar güpegündüz Öcalan posterleri assınlar, biz gizli saklı “acaba bu tavrınızı bırakabilir misiniz?” diye boyun bükelim, öyle mi?
Öte yandan terörist sevici Finlandiya ve İsveç’in üyeliğine karşı çıkmak ve bu nedenle başta ABD olmak üzere bütün NATO üyelerini aklını başlarına devşirmeye çağırmak bir kabile devletinin işi öyle mi? Bu kafayla Kılıçdaroğlu’nu bir kabile devletine bile başkan yapmazlar.
Terörle mücadele Kılıçdaroğlu için ucuz bir reklam olabilir, ama halkımız için öyle değil. Kırk küsur yıldır sürdürülen asimetrik savaş komedisi sona erdirildi, çözüm sürecini zehirleyen, masaya tekme atan PKK Türkiye’den kovuldu, artık Irak ve Suriye’de kovalanıyor.
NATO’dan çıkmak bir eksen kayması mıdır?
Evet öyledir. Türkiye öyle bir niyet beyanında bulunmamıştır. Ancak mesele bizim çıkmak veya çıkmamak istememiz değildir. Son 10 yıldır NATO’nun başı ABD’nin ve onun güdümündeki AB’nin Türkiye’ye yönelik politikalarına bakarsanız, olası bir 3. Dünya Savaşında Türkiye’nin karşı tarafa konduğunu görürsünüz.
YPG kime karşı binlerce tır dolusu silahla silahlandırılmaktadır? DEAŞ’a karşı mı? Nerede DEAŞ? Daha bugün YPG elindeki DEAŞ’lıları Irak yönetimine teslim etti.
Yunanistan adaları kime karşı silahlandırılıyor, fazladan üsler kime karşı kuruluyor? (Bu adalar mevzuu içimde hep kanayan bir yaradır. Bizim adalarımız onlar yahu. Burnumuzun dibindeki güzel mi güzel inciler. Mustafa Armağan üstadın şu tweet’ini de buraya yazayım hakikaten haklı : “Ecdadımızın kullandığı isimle Adalar Denizi için Yunanca “Ege” ismini kullanmamız, kendimize ne kadar yabancılaştığımızın bir göstergesi.”)
Biz ne dersek diyelim Türkiye NATO tarafından “öteki” olarak görülmektedir. ABD ve AB basınında “Türkiye’yi NATO’dan atalım” yazıları epey bir zamandır yer almaktadır.
Kişisel olarak ben NATO’nun içinde mi, dışında mı kalmanın ulusal çıkarlarımıza daha uygun olduğuna karar veremiyorum.
NATO aşığı Vladimir Zelensky’nin başına gelenlere bakınca daha da kararsızlaşıyorum. NATO’nun işi caydırıcılık mı, yoksa ortaklarının başına bela gelmesini bekleyip durumdan vazife çıkarmak mı, anlamadım.
Sonuçta bilemiyorum NATO’da kalmak mı zor, gitmek mi?
Twitter: @kalemciler