Charles Whitman Vakası, Katil Beyin, Katil Tümör ya da İkircikli Hayat!
AnasayfaSağlıkCharles Whitman Vakası, Katil Beyin, Katil Tümör ya da İkircikli Hayat!
Bugünkü yazımda biraz beyin jimnastiği yapalım istiyorum. Beyin üzerinden. Dünyaca bilinen bir cinayet vakası üzerinden. Oldukça ikircikli bir durum anlatacağız ve yargıyı size bırakacağız. Jane Austen’in ilham verici sözlerinde şöyle söyler …
Bugünkü yazımda biraz beyin jimnastiği yapalım istiyorum. Beyin üzerinden. Dünyaca bilinen bir cinayet vakası üzerinden. Oldukça ikircikli bir durum anlatacağız ve yargıyı size bırakacağız.
Jane Austen’in ilham verici sözlerinde şöyle söyler: “Suçlar ve suçlular… İnsanlar ve şeytanlar… Çok da uzak değiller. Bellek kimi zaman öylesine kuvvetli, öylesine elverişli, öylesine uysal-kimi zaman da öylesine şaşkın ve öylesine zayıf-ve yine kimi zaman bir o kadar gaddar ve kontrol ötesidir.”
Peki böyle midir? Mesela öldürmek gibi keskin ve alçak bir eylemin ardında ne tür karmaşalar yatar?
Whitman’ın cesedi morga götürüldü, kafatası kemik testeresiyle açıldı ve beyin çıkarıldı.
Otopsi incelemesini yapan doktor, beyinde bozuk para büyüklüğünde bir tümör buldu. Gliyoblastom adı verilen bu tümör, talamus denilen yapının alt kısmından çıkıp hipotalamusa uzanıyor ve amigdala olarak bilinen üçüncü bir yapıyı sıkıştırıyordu. Amigdala, özellikle de korku ve saldırganlık, merkezinde olmak üzere, duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumludur. 1800’lerin sonlarına gelindiğinde, araştırmacılar amigdalanın hasar görmesiyle duygusal ve toplumsal rahatsızlıklar yaşandığını keşfetmişlerdi. 1930’lu yıllarda ise Heinrich Klüver ve Paul Bucy adlı biyologlar, amigdalası zarar gören maymunlarda korkusuzluk, duygusal körelme ve aşırı tepki gibi bir dizi belirti ortaya çıktığını gösterdiler. Amigdalası hasarlı dişi maymunların annelik davranışları bile bozuluyor, bu maymunlar sıklıkla yavrularını ihmal ediyor ya da onlara fiziksel tacizde bulunuyorlardı. Sağlıklı insanlarda ise amigdalanın etkinliği, özellikle ürkütücü yüzler gördüklerinde, korkulu anlar ya da toplumsal fobiler yaşadıklarında artar.
Sonuçta Whitman’ın kendisiyle ilgili sezgileri -beynindeki bir şeylerin davranışlarını değiştirdiği gerçekten de son derece isabetliydi.
“Çok sevdiğim bu iki insanı da vahşice öldürmüş gibi göründüğümü tahmin ediyorum. Ama ben işi hızlı ve tam biçimde yapmaya çalıştım yalnızca… Eğer yaşam sigortası poliçem hâlâ geçerliyse lütfen borçlarımı ödeyin… geri kalanını da ismimi vermeden bir akıl sağlığı kuruluşuna bağışlayın.”
Bu tür trajediler, belki de araştırmalar sonucunda önlenebilir.
Whitman’daki değişimi fark eden başkaları da vardı. Yakın arkadaşı Elaine Fuess “Tümüyle normal göründüğünde bile, içindeki bir şeyleri denetlemeye çalıştığı izlenimini veriyordu” diye anlatmıştı. O “bir şeyler” tahminen Whitman’ın içindeki öfkeli, saldırgan zombi programlar topluluğuydu. Daha sakin ve akılcı olan taraflar, tepkisel, şiddete eğilimli taraflarla mücadeleyi sürdürse de tümörle gelen hasar dengeyi öyle bozmuştu ki, savaş artık adil olmaktan çıkmıştı.
Peki, Whitman’da beyin tümörü bulunmuş olması, onun acımasız cinayetleriyle ilgili duygularınızı değiştiriyor mu?
Kendisi o gün ölmemiş olsaydı, onun için normalde uygun göreceğiniz cezaya bir etkisi olur muydu?
Bu tümör, onu ne ölçüde “suçlu” bulduğunuzu etkiliyor mu?
Beyninde bir tümör geliştiği için davranışların kontrolden çıkan kadersiz kişi, belki de siz olamaz mıydınız?