DOLAR
34,4837
EURO
36,4414
ALTIN
2.956,37
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

CHP Grup Başkanvekili Özel, Covid-19 ile mücadeleyi ve aşı tartışmalarını değerlendirdi: Siyasi söylem aşıyı etkiliyor

Çin’in aşıyı, Uygur Türkleri konusunda Türkiye’ye karşı “siyasi bir koz olarak kullandığı yönünde şüpheler olduğuna” dikkat çekerek “Eğer …

CHP Grup Başkanvekili Özel, Covid-19 ile mücadeleyi ve aşı tartışmalarını değerlendirdi: Siyasi söylem aşıyı etkiliyor
14/02/2021 04:16
249
A+
A-

Çin’in aşıyı, Uygur Türkleri konusunda Türkiye’ye karşı “siyasi bir koz olarak kullandığı yönünde şüpheler olduğuna” dikkat çekerek “Eğer kullanıyorsa bu uluslararası hukukun konusudur. Barış zamanında aşıyı siyasi koz olarak kullanmakla, savaş zamanında biyolojik silah kullanmak arasında fark yok” değerlendirmesinde bulundu. “Bir çeşit aşıya kaldık. Çin, ‘vermiyorum’ dese mahvolduk” görüşünü dile getiren Özel, Türkiye’nin aşı konusunda acil eylem planına ve 2010’da kapatılan hıfzıssıhha gibi yapılara ihtiyacı olduğunu dile getirdi. Aşının “yerli ve milli üretimi yapılan her şeyden daha önemli olduğunu” vurgulayan Özel, Türkiye’nin Covid-19 ile mücadelesini ve aşı tartışmalarını Cumhuriyet’e değerlendirdi.


– Covid salgını yaşamımızda neleri değiştirdi?

Bundan 1.5 yıl önce dünyanın otoriter, popülist liderleri kıtadan kıtaya füzeler, erken uyarı sistemleri, AWACS uçakları ve bunları vuracak füzelerle ilgileniyordu. Şimdi bütün dünya kıtadan kıtaya giden virüsleri konuşuyor. Bizim çocukluğumuzda nükleer tehdit altında sirenlerin nasıl çalacağı, sığınağa nasıl inileceği konuşulurdu; şimdi virüs tehdidine karşı ne yapılması gerektiği konuşuluyor. Geriye doğru bakınca çok acemice davranılmış aslında. Mart ayının 10’una kadar beklemişiz. Şu anda hepimiz öğrendik ki esas parayı kıtadan kıtaya giden füzelere değil, kıtadan kıtaya gidecek virüsleri engellemeye harcamalıymışız. Bunu durduracak aşıya ya da ilaca para harcamak lazım.

– Türkiye’deki mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aşı adaletsizliğinden Türkiye de payına düşeni alıyor. Süreç baştan sona şeffaf yürütülmedi. Sağlık Bakanı ilk başta ciddi bir kredi buldu toplumun tüm kesimlerinden. Muhalefet partileri de bir kredi açtı. Ama bu güven suiistimal edildi. Verileri gizledi. Testi pozitif çıkmayanların, akciğerdeki tomografi görüntüsü çok net de olsa, ölene kadar testinin sonucu gelmemiş de olsa… Daha sonra PCR testleri pozitif çıktığı halde semptom göstermeyen kişileri hasta saymadılar. Rakamları gizlediler ve hastalığı yaymasını göz ardı ettiler.

– Ta ki dünya Türkiye’nin verilerine inanmayana kadar…

DSÖ, Türkiye’ye dedi ki: “Sen verileri bize bildirmiyorsun.” Sağlık Bakanlığı burada hasta ve vaka ayrımı yaptı. Ama hasta sayısını ilan edip, vakayı ilan etmediğini söylemek yerine aylarca hasta sayısını vaka olarak ilan etti. Hem dünya hem de Türkiye yanıltılırken, meselenin hangi ciddiyette olduğu toplumdan gizlendi. Herkes 1 Haziran ile birlikte iyileştik sandı.

‘KALAN SAĞLAR BİZİMDİR ANLAYIŞI’

– Türkiye’de uygulanan kısıtlama modeli de dünyadaki örneklerden farklı…

Türkiye’de karma sistem uygulanıyor. Sınıf bağışıklığı sistemi… Paran varsa, çalışmadığın günleri tolere edebiliyorsun, evde kalıyorsun, kendini koruyorsun. Ama çalışmak zorunda olanlar, işçiler evde kalırsa, aç kalır. Yaşamak için sokağa çıkmaları lazım. Bu işçiler çalışırken hastalanıyorlar. İyileşirse sürü bağışıklığına katkı sağlıyor. Ölürlerse “Kalan sağlar bizimdir” deniyor.

– “Yeni normal” diye anılan süreç doğru işletildi mi?

Mart ayında hastalıkla ilgili kamu spotları çekilmişti. Haziranda yeni normalde dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili kamu spotu yapılmadı. Ta ki eylül ayına kadar. İnsanlar dikkat etmedi ve hastalandılar.

– Aşıda nasıl bir noktadayız?

Fahrettin Koca, 9 Aralık’ta yaptığı açıklamada, “Aralık ayında 20 milyon, ocak ayında 20 milyon, şubat ayında 10 milyon, toplam 50 milyon Çin aşısı gelecek” demişti. 25 Aralık’ta yaptığı açıklamada da 550 bin BioNTech aşısı geleceğini söylemişti. “Mart ayında 4.5 milyon, 2021 yılı içinde de 30 milyon BioNTech aşısı gelecek” demişti. Bizim bunu konuştuğumuz tarih itibarıyla Türkiye’de 40 milyon 550 bin doz aşının bulunması lazım. Şu anda 13 milyon aşı geldi.

– Peki, ya aşılama hızımız?

İlk günlerde günde “1.5 milyon, hatta 2 milyon kişiyi aşılayabiliriz” diyorlardı. Şimdi de söyleyeyim: O dönemde aşılananların hepsi sağlık çalışanıydı. Aşıyı yapan da olan da aynı ortamdaydı; aşıya inanan bir kitle ile yönetilmesi çok kolay bir süreç vardı. Sağlık çalışanları aşılandıktan sonra sürecin bu hızda ilerlemeyeceği ortaya çıktı. Çünkü biraz da ağırdan almak işlerine geliyor, aşının arkası yok, devamı gelmiyor. Türkiye’nin en fazla aşı yapılan 9. ülke olmasıyla övünüyorlar, fakat nüfusa oranladığımızda en fazla aşının yapıldığı 30. ülkeyiz.

– Sizce ülkedeki siyasi söylem tarzı aşı karşıtlığını etkiliyor mu?

Pandeminin başında Sağlık Bakanı’nı arayıp, kamu spotlarında bütün liderlerin, siyasi parti genel başkanlarının hepsinin oynatılması gerektiğini söyledik. “Düşünelim” dediler, kaldı. Aşı meselesinde de aynı öneriyi yaptık. Onu da “Düşüneceğiz” dediler, yapmadılar. Toplumda, kutuplaştırıcı ve karşı tarafı sürekli taciz eden söylem aşı karşıtlığında ciddi etki yapıyor. Anketlere baktığımda aşı karşıtlığı toplumda yüzde 40-45. Muhalif siyasi partilerin seçmenlerinde yüzde 60-65’i buluyor. Her gün oy verdiği partiye, onun liderine ve hatta kendisine sürekli saldıran bir dilin yaptığı kampanya, kitleler tarafından inandırıcı bulunmuyor.

– Örnekler var mı?

Manisa’nın Salihli ilçesinde emekli öğretmen İlyas amcamızın aşı sırası gelmiş. Fakat kendisi, “Vurulmam ben onların aşısını” demiş. Konu bana ulaştı, telefonda İlyas amcayı ikna ettim ve aşı oldu. Bir de Manisa Yeşilyurt’tan Cennet teyzemiz var. Aşıya karşı olan bir arkadaşını ikna sürecini anlatıyor. Bana videosunu gönderdiler, şunu söylüyor: “Özgür Özel çıktı. ‘Ben eczacıyım, aşı yapılır’ dedi. O zararlı bir şey olsa, çıkar kendini yırtardı, bize aşıyı yaptırmazdı. Vurulalım.” Cennet teyze bu sözlerle arkadaşını ikna ediyor. Bu örnekler, bizim meseleye nasıl yaklaştığımız açısından önemli. Her gün onlarca insanı aşı olmaya ikna ediyoruz.

– Türkiye aşıyı sadece Covid-19 için mi düşünmeli, yoksa bundan sonra ortaya çıkabilecek olası riskleri değerlendirerek gelecek için yatırımları hızlandırmalı mı?

Örneğin yerli otomobil üretimi stratejik değil ama yerli aşı üretimi stratejik bir konu. Görüyoruz. Bir çeşit aşıya kaldık. Çin, “Vermiyorum” derse, mahvolduk. Eğer bir şeyin yerlisi yapılacaksa aşının yapılması lazım. Türkiye’nin hem aşı konusunda bir acil eylem planına ihtiyacı var hem de AK Parti’nin 2010’da kapattığı hıfzıssıhha gibi devlet tarafından oluşturulmuş, bir eli sanayi ile bir eli üniversite ile temasta olan yapılara ihtiyacı var. l ANKARA

‘ÇİN ŞANTAJ YAPIYORSA DÜNYA BİLSİN’

– Hükümet aşı konusunda şeffaf davranıyor mu?

Toplumda kimsenin sözleriyle ya da davranışlarıyla aşı karşıtlığı yaratmaması lazım. Aşı konusunda son derece şeffaf olunması lazım. Aşı Çin’den geliyor. Türkiye henüz Çin aşısı dışında başka bir aşı getiremedi. 4.5 milyon Pfizer aşısı gelecekti, gelmedi. Ve Çin’in bu aşıyı Uygur Türkleri ile ilgili konuda Türkiye’ye karşı siyasi bir koz olarak kullandığı yönünde şüpheler var. Gelecek hafta Meclis’te bir genel görüşme açarak Sağlık Bakanı’nı davet edeceğiz. Aşı ve Çin’le ilişkiler konularını görüşeceğiz. “Çin bize şantaj yapıyor mu, koz olarak kullanıyor mu” diye soracağız. Eğer kullanıyorsa bu uluslararası hukukun konusudur. Çünkü barış zamanında bulaşıcı ve öldürücü bir hastalığa karşı aşıyı siyasi koz olarak kullanmakla savaş zamanında biyolojik silah kullanmak arasında hiçbir fark yok. Böyle bir şey varsa bütün dünyanın bilmesi gerekiyor.

DSÖ’YE MEKTUP

‘Aşıda adaleti sağlayın’ dedik

– Dünya ne tür önlem almalı?

Bir şey öğrenildi, bu evrende en yoksulumuzun sağlığı kadar sağlıklıyız. En yoksulumuzun eğitimi, hepimizin güvenliğini etkiliyor. Beyni yıkanmış biri, eline bir kitle imha silahı geçirdiğinde hepimizin sonunu getirebilir. Çin’deki yoksullukla ne İngiltere ne de Amerika ilgileniyordu. Hatta hoşlarına gidiyordu. Ama ne çıktı ortaya? 4 yoksul Çinlinin bir hayvan pazarında içtiği yarasa çorbası, İngiliz Başbakanı Boris Johnson’ı yoğun bakıma, dönemin Amerikan Başkanı Trump’ı hastaneye yatırdı. Buradan yoksulluk meselesine küresel olarak eğilmek gerekliliği ortaya çıktı.

– Çözüm yolunda ilerleme var mı?

Pandemi başladıktan sonra Sayın Genel Başkanımızın imzasıyla DSÖ’ye bir mektup yazdık. Bu mektubu dünyada 119 sosyalist, sosyal demokrat lidere de yolladık. Dedik ki: “Bizler bu aşı meselesini sahiplenmeliyiz. Dünyadaki bazı ülkelerde herkesi aşılamak yerine tüm ülkelerdeki bazılarını aşılamayı önerdik. Çünkü İngiltere’nin tamamını aşılayıp Afrika’yı aşısız bırakırsan, aşının etkisi geçer. Afrika’daki pandemi gelir seni yine bulur. Şu anda solun idealizmi ile kapitalizmin faydacılığının üst üste örtüştüğü bir yerdeyiz. Bizim idealimiz de aynı şeyi söylüyor. “Aşı paralı olmamalıdır ve aşı adaleti sağlanmalıdır. Tüm ülkelerdeki bazı insanlar aşılanmalı.” Fakat maalesef aşı adaleti sağlanabilmiş değil.

HASTANELERİN DURUMU

‘En iyisi eve yakın olandır’

– Aşıda tamamen dışarı bel bağlanmış olmasından nasıl bir ders çıkarılmalı?

18 yıldır iktidardasın, iktidarının 8. yılında hiçbir şey yapmayıp, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatmışsın. Ayrıca AK Parti, sağlık ocaklarını kapattı. Türkiye’de sağlık ocağı gider aşılama programında aileleri tek tek takip ederdi. Bunun yerine aile hekimliği uygulamasını getirdi. Bu sisteme itiraz doktorlar için aile hekimlikleri kısıtlı imkânlarla bir başlarına kaldıkları yerlere dönüştürüldü. Hıfzıssıhhanın kelime anlamı olan “sağlığı korumak”tan hastalananı iyileştirmeye yönelindi. Koca koca şehrin dışında hastane yapmakla övünülen bir anlayışa geçildi. Oysa, “ocak” kelimesinin kendisine bir sıcaklık var. Sağlık ocakları sosyal devlet mantığındaydı, aile hekimliği sistemi ise devletin şirket gibi yönetmenin sağlık alanındaki karşılığı. Devlet hastanesi, üniversite hastanesinden şehir hastanelerine geçildi. Her şeyin en büyüğünü yapmak marifet değil. Hastanelerin ihtiyacı görecek kadar büyük, mümkün olacak kadar eve yakın şekilde tercih edilmesi gerekiyor. En iyi hastane, eve en yakın hastanedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.