Ukrayna savaşı, Batı’nın gözünde Türkiye’nin jeostratejik önemini artırmış olsa da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter yönetim …
Ukrayna savaşı, Batı’nın gözünde Türkiye’nin jeostratejik önemini artırmış olsa da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter yönetim anlayışı, ilişkilerde normalleşmeyi engelliyor.
Gezi davası kararı ve Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılması, Erdoğan’ın konu hakkında yaptığı açıklamalar, Batılı başkentler ile Ankara arasında gerilimi de bir kez daha tırmandı.
Almanya, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak karara tepkisini iletti. Alman hükümeti de, Avrupa Konseyi üyesi Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine uyması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulaması gerektiğini vurgulayarak, Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” çağrısını yineledi.
Bu gelişmeler, Ukrayna savaşı sonrasında Avrupa-Türkiye ilişkilerinde başlayan yakınlaşmanın oldukça kırılgan olduğunu gözler önüne sererken, Avrupa ülkelerinin anti-demokratik gelişmelere kayıtsız kalmayacağını da göstermiş oldu.
Ukrayna savaşıyla yaşanan büyük değişim
Rusya’nın Ukrayna işgalini aynı zamanda demokrasileri hedef alan bir saldırı olarak gören Batılı başkentler, bundan böyle tüm otoriter yönetimlere karşı daha sert tavır almaya hazırlanıyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Die Welt gazetesi için kaleme aldığı makalede, bu yeni dönemin işaretlerini verirken, değerler temelinde dış politikanın önemini vurguladı.
Rusya lideri Vladimir Putin’in Ukrayna’ya saldırısının aynı zamanda özgürlük, insanlık onuru ve eşitlik gibi temel değerleri hedef aldığını vurgulayan Scholz, “Onun savaşı demokrasiyi oluşturan her şeye yönelik” görüşünü ifade etti.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Scholz, “Ortak insani değerlerin varlığını inkar edenler, neden söz ettiklerini bilmiyor. İnkar edenler de zaten cahil” ifadelerini kullandı.
Alman hükümetinin, Batılı demokrasiler arasında dayanışmayı daha da güçlendirmeyi, otoriter rejimlere karşı daha açık tavır almayı hedefleyen yeni yaklaşımı, muhalefet partileri tarafından da paylaşılıyor.
Muhalefet partileri, bu hafta yaptıkları açıklamalarda Gezi kararına “büyük utanç,” “büyük skandal” ifadeleriyle tepki gösterirken, Erdoğan’ın Türkiye’nin istikrarı bakımından “çok tehlikeli” bir yolda ilerlemekte olduğunu dile getirdiler.
Erdoğan için ‘Putinleşiyor’ benzetmesi
Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin İnsan Hakları Sözcüsü Michael Brand, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, artık yeni bir döneme girildiğine vurgu yaparak, Erdoğan’ın adımlarının yakından izlendiğini aktardı.
Brand, Erdoğan’ın son yıllardaki “Putinleşmesinin” göz ardı edilemeyeceğini söylerken, “Batı, Ukrayna’dan bir şey öğrendiyse, o da içeri dönük saldırganlık ile dışa yönelik saldırganlığın çok yakından ilintili, iç içe geçmiş olduğu gerçeğinin artık görmezden gelinmemesi gerektiğidir” dedi.
Duyulan güvensizlik nedeniyle Erdoğan’ın, NATO, AB ve bir bütün olarak Batı’nın “radarında bulunduğuna” işaret eden Brand, bunun nedenlerine şu ifadelerle açıklık getirdi:
“Erdoğan’ın içerideki dizginsiz saldırganlığı, aynı zamanda Türkiye’nin dışarıya karşı da bir güvenlik riski oluşturduğu anlamına geliyor. Bu da pek çok cephede gözle görülmekte.”
“Otokrat yönetimin sonu gelecek”
Gezi davası kararı ile Erdoğan’ın, bir “kişisel intikam kampanyası” yürüttüğünün yeniden gözler önüne serildiğini söyleyen Brand, “Erdoğan bu yolla demokrasi ve hukuk devletini savunan, kültürel saygınlığa sahip kimsenin güvende olamayacağı mesajını vermek istedi ve Türkiye’de bağımsız yargının, en azından Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe, nefessiz bırakıldığını gösterdi” dedi.
Bununla birlikte Alman siyasetçi, Kavala’nın ve diğer siyasi hükümlülerin bu ağır cezaları sonuna kadar çekmeyeceklerine inandığını vurguladı, şöyle devam etti:
“Çünkü otokrat ve diktatör yönetimin sonu gelecek ve Erdoğan sonrasında Türkiye’de özgürlüklerin büyük bir bölümü yeniden tesis edilecek. Türkiye tarihsel olarak, tek bir adamın ülkeyi boyunduruğu altına sürüklemesine izin vermeyecek kadar çok diktatörlüğe direnç göstermiş bir ülkedir.”
“Türkiye dünyadaki saygınlığını geri kazancak”
Hem Alman hükümetinin, hem de AB’nin Gezi davası kararına gereken yanıtı vermesi gerektiğini söyleyen Brand, Erdoğan’ın otoriter yönetim anlayışından vazgeçmesini ise olası görmediğini ifade etti.
“Kendini padişah sanan Erdoğan’ı yolundan çevirmenin mümkün olacağına artık Avrupa’da pek kimse inanmıyor” diyen Alman milletvekili sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onunla, saygın bir ülkenin temsilcisi olduğu için konuşuluyor. O ise, Türkiye’nin servetini tehlikeye atan, intiharı andıran ekonomi politikalarıyla, ülkesinin milyonlarca yurttaşının yaşam şansını yok etmekle meşgul. Uluslararası alanda saygın bir ülke olan Türkiye’nin, otokrasi ve diktatörlükten kurtularak dünyada yeniden saygınlığını geri kazanması umut ediliyor. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’deki yerel seçimler, diktatörlüğün acımasız kolunun her yere uzanamadığını da ispatlamış oldu.”
“Hata tekrarlanmamalı”
Erdoğan’ın, Gezi parkı protestolarını bastırırken sergilediği “acımasız şiddetin” aslında yeterince ciddiye alınmayan bir “uyarı sinyali” olduğunu savunan Brand, Rusya’da yaşanan son gelişmelerin, otoriter yönetimlerin nelere yol açabileceğini gösterdiğini, Putin konusunda yapılan hatanın tekrarlanmaması gerektiğini söyledi.
“Yeni bir döneme girmiş bulunmaktayız ve artık Erdoğan gibi otoriter liderlere yeni yanıtlar vermek zorundayız” diyen Michael Brand, ayrıca Türkiye’nin Ukrayna savaşının gölgesinde, kendi komşu bölgelerinde yürüttüğü askeri harekatların da gözlerden kaçmadığını, Rusya’nın Ukrayna savaşına son vermesi için çabaladığını söyleyen Erdoğan’a bu nedenle de güvensizlik duyulduğunu söyledi.
CDU milletvekili, “Ukrayna’daki savaş nedeniyle Batı’nın daha sert bir tutum içerisine girmesi çok muhtemel, hatta belki Türkiye’ye karşı daha sert olması da” dedi.
Muhalefetteki Sol Parti de Alman hükümetinin Kavala davası kararını eleştirmekle yetinmemesi gerektiğini söyleyerek, Türkiye’ye karşı somut yaptırımlar uygulanması çağrısını yaptı. Sol Parti, Scholz hükümetinden, Türkiye’ye mali yardımlar ile silah sevkiyatlarının tamamıyla durdurulmasını talep ediyor.
Hunko: “Erdoğan yükümlülüklerinden kurtulmaya çalışıyor”
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Sol Parti milletvekili Andrej Hunko, Gezi davası kararının gerisinde iki hedefin yattığını savundu.
Bir taraftan Türkiye’deki muhalefetin korkutulmak ve bu yolla da Erdoğan ve AKP iktidarının muhafaza edilmesinin sağlanmak istendiğine dikkat çeken Hunko, “Ayrıca şu da gözardı edilmemeli: Erdoğan, insan hakları, demokrasi ve hukuk devletinin asgari düzeyde korunmasının güvence altına alınmasını sağlamayı hedefleyen uluslararası yükümlülüklerinden adım adım kurtulmaya çalışıyor. Ne yazık ki bu ikinci hedef, günümüzde başka ülkelerde de tanık olduğumuz bir eğilim” diye konuştu.
“Üyelikten çıkartılmaya varabilecek süreç”
AİHM’in Kavala’nın serbest bırakılması kararını uygulamadığı için Avrupa Konseyi’nde Türkiye hakkında İhlal Prosedürü’nün başlatıldığını hatırlatan Hunko, bunun Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkartılmasına varabilecek bir süreç olduğunun altını çizdi.
Sol Parti milletvekili ayrıca AİHM kararlarını uygulamadığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı yükümlülüklerine bağlı kalmadığı müddetçe de Türkiye ile AB arasında yeniden yakınlaşmanın mümkün olamayacağını söyledi.
“Ne gerekiyorsa yapılmalı”
Türkiye’de 2023’de yapılması öngörülen seçimlerin büyük önem taşıdığını belirten Hunko, kamuoyu yoklamalarının Erdoğan ve AKP’ye desteğin açıkça gerilediğini gözler önüne serdiğine dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Geçmişte olduğu gibi bu seçimler öncesinde de Erdoğan büyük bir ihtimalle muhalefete baskıyı arttıracak. Bu nedenle seçimlerin özgür, adil ve barışçıl bir şekilde yapılması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.”
Ukrayna savaşı nedeniyle Türkiye’nin jeostratejik öneminin arttığı, Batılı hükümetlerin Erdoğan’ın insan hakları ihlallerini görmezden gelebileceği iddia ediliyor.
“Türkiye bir yandan Rusya’nın savaşında kendini arabulucu olarak konumlandırmaya çalışırken, aynı zamanda kendisi Kuzey Irak’ta korkunç ve uluslararası hukuka aykırı bir savaş yürütüyor” diyen Sol Partili Hunko demokratik değerlerin ne olursa olsun korunması gerektiğine işaret etti.
Hunko, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:
“İnsan hakları, demokrasi ve hukuk devleti söz konusu olduğunda jeopolitik indirim uygulanmamalı. Bu çifte standartlar uluslararası hukukun zayıflamasına yol açıyor.”