ABD Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’ın 1970’lerde söylediği “Enerjiyi kontrol eden ülkeleri kontrol eder; gıdayı kontrol eden insanları kontrol eder” sözü insanlık için çok önemli bir gösterge. Tarımda ihraç eden bir ülke olmaktan yıllar içinde ithal eden bir ülke haline geldik. Pandemi döneminde gıdanın önemini anlarken, kur oynaklıklarında bundan hasar aldık ve gelecekte iklim kriziyle de bunu daha fazla hissedeceğiz gibi duruyor. Uzmanlar ise Türkiye’nin bu konuda yanlışlarını ne kadar anlatsa da yıllardır pek bir şey değişmiyor.
Türkiye’nin ithalata dayalı bir politikayla gıda fiyatlarını düşürmesi mümkün değil! Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, Gazete Duvar’dan Müzeyyen Yüce’ye Türkiye’deki tarım politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yıldırım, temel gıda ürünlerinde KDV indiriminin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesinin gıda fiyatlarına çözüm olmayacağına işaret ederek ‘Türkiye’nin ithalata dayalı bir politikayla gıda fiyatlarını düşürmesi mümkün değil ‘ ifadelerini kullandı.
Yıldırım, ‘Yeni Tarım Düzeni’ adlı kitabının isminin nereden geldiğine ilişkin sorulan soruya ilişkin olarak ise pandemi döneminde tarımın öneminin artığına dikkat çekerek ‘Petrol zengini ülkelerin yerini gıda zengini ülkeler alacak’ dedi. Yıldırım, ‘Türkiye, gıda üreten zengin ülkelerin en büyük adayı olmasına karşın bugünkü tarım politikaları ve anlayışıyla bu fırsatı değerlendiremiyor’ diye konuştu.
Türkiye’de kıtlık var mı? Yıldırım, ‘Türkiye’de kıtlık var mı?’ sorusu üzerine ‘Artık taneyle ürün alınacak bir döneme giriyoruz. Eğer raflarda ürün var ama tüketici o ürüne ulaşamıyorsa bu da bir kıtlıktır. Kıtlık demek sadece ürünü bulamamak demek değil, alım gücünün git gide azalması da bir kıtlık .’ cevabını verdi.
Türkiye’de tarıma ilişkin özelleştirmelere vurgu yapan Yıldırım ‘Tarımda en kapitalist ülkeler bile hala korumacı, devletçi politikaları uygularken, dünyada herhalde özelleştirmeyi tarımla başlatan ilk ülkelerden biriyiz.’ dedi.
Türkiye, nasıl oldu da ‘gıda krizi’ni konuşur hale geldi? Yıldırım söyleşide şunları kaydetti:
‘Türkiye’de iklim değişikliği, pandemi, üreticinin her alandaki maliyet artışlarının da etkisiyle en önemli gündem maddesi tarım. Siz de kitaplarınızda bahsediyorsunuz. Üretim cenneti konumundaki Türkiye, nasıl oldu da yıllar içerinde ithalata dayalı bir modele dönüştü, daha da ileri gideyim ‘gıda krizi’ni konuşur hale geldi?
Türkiye’de özellikle 1960’lı yıllardan sonra temel hedef sanayileşme üzerinden şekillendi. 1980’lerden sonra bu hedefe turizm de eklendi; ancak tarım hep arka plana atıldı. Bu da tarıma gereken önemin ve desteğin verilmemesine yol açtı. Böylece 1980’lerden itibaren de Türkiye, tarım girdilerini ithal eden bir ülkeyken tarım ürünleri de ithal etmeye başladı. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın metropol ülkeler adına Türkiye tarımını yönlendirmek için dayattığı politikalar, 24 Ocak kararları derken çiftçi giderek tarımdan uzaklaşmaya başladı. Çünkü rekabet edemedi. Tarımda en kapitalist ülkeler bile hala korumacı, devletçi politikaları uygularken, dünyada herhalde özelleştirmeyi tarımla başlatan ilk ülkelerden biriyiz. Türkiye’de tarım, büyük bir baskı ve kuşatma altında. Bütün bunların sonucu olarak geldiğimiz noktada da bioçeşitliliği, ürün çeşitliliği en fazla olan ülkelerden biri olmasına rağmen Türkiye, bir anda ‘gıda krizi’ni tartışmaya başladı.
Ülkeler pandemi sürecinde bir anlamda tarımın yaşamsal önemini fark etti. Kitabınıza da adını veren, ‘yeni tarım düzeni’ ülkeler için bir zorunluluk haline geldi diyebilir miyiz?
Kesinlikle… Bu dönem, “tarım ve gıdada yeni dünya düzeni” olarak adlandırılıyor. Tarımsal potansiyeli yüksek, iklimi, su kaynakları, biyoçeşitliliği zengin ve bunu değerlendirebilen ülkeler bu yeni dönemin en avantajlı ve yıldızı parlayan ülkeleri olarak görülüyor. Petrol zengini ülkelerin yerini gıda zengini ülkeler alacak.
Peki, bu süreçte düzenin yani sistemin dışında kalan, Türkiye gibi ithalata dayalı tarım politikası uygulayan ülkeler bu durumdan nasıl etkilenecek? Gıda krizi tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir miyiz? Şu an da bir krizle karşı karşıyayız aslında. Fiyatların bu kadar yüksek olması, tüketicinin o ürünleri alamaması zaten bir gıda krizine işaret ediyor. Artık dünyada yeni bir tarım düzeni var. Ülkeler ürettikleri ürünlerin önce kendilerine yetip yetmeyeceğine bakıyor. Aynı zamanda da giderek korumacı bir politika ön plana çıkıyor; çiftçiyi, üretimi desteklemek gibi… Gıda milliyetçiliği de çok arttı. Kısıtlamalar hep gündemde olacak. En ufak krizde ithalatı, ihracatı durdurma uygulamalarıyla karşılaşacağız. Türkiye, gıda üreten zengin ülkelerin en büyük adayı olmasına karşın bugünkü tarım politikaları ve anlayışıyla bu fırsatı değerlendiremiyor.
Bugünlerde ana gündem konularımızdan birisi gıda fiyatları. Son dönemde gıda fiyatları çok yüksek. Önlem olarak temel gıda ürünlerinde KDV yüzde 8’den yüzde 1’e indirildi. Vergideki bu indirim tek başına gıda fiyatlarındaki artışa çözüm olabilir mi?
Bu uygulama gıda fiyatlarına bir çözüm olamaz. Dünyanın birçok yerinde zaten temel gıda ürünlerinde KDV yoktur. Fiyatı yüzde 100-200 artmış bir üründe siz yüzde 7 indirim yaptınız diye gıda fiyatlarındaki sorun çözülmez. Zaten KDV indirilir indirilmez birçok ürüne zam geldi. Değişen bir şey olmadı. Türkiye’de son 10 yılda gıda fiyatlarına karşı farklı zamanlarda alınmış 16 tedbir var. İthalat kapılarının açılması, Hal Yasası, Tanzim satışları gibi çok sayıda alınan önlem gıda fiyatlarını düşüremedi. Çünkü ithalat arttıkça, üretici ithal ürünlerle rekabet edemediği için daha fazla üretimden çekiliyor. Bu da üretimin düşmesine ve gıda fiyatlarının artmasına yol açıyor. Türkiye’nin ithalata dayalı bir politikayla gıda fiyatlarını düşürmesi mümkün değil. 2021’de sadece hububat ürünleri ithalatına verilen para 50 milyar lira, yaklaşık 2 milyon çiftçiye verilen toplam destek 23 milyar lira. Gıda fiyatlarının düşürülmesinin yolu tarladan geçiyor. Tarladaki maliyetin düşürülmesi, üreticinin desteklenmesi lazım.
Son dönemde gıda krizine daha çok üretici yönüyle yaklaşılıyor. Peki ya tüketici? Artık temel gıda ürünlerine ulaşımı zorlaştı. Artık taneyle ürün alır hale geldi. Tüketici ne yapmalı?
Toplumda giderek alım gücü düşen, fiyatlar yükseldikçe temel gıda ürünlerini dahi alamayacak duruma gelen çok sayıda tüketici var. Artık taneyle ürün alınacak bir döneme giriyoruz. Son dönemde hep ‘Türkiye’de kıtlık olur mu’ sorusunu tartışıyoruz. Eğer raflarda ürün var ama tüketici o ürüne ulaşamıyorsa bu da bir kıtlıktır. Kıtlık demek sadece ürünü bulamamak demek değil, alım gücünün git gide azalması da bir kıtlık. Dolayısıyla burada da yine yerel yönetimlerin devreye girerek kooperatifler üzerinden üreticiden doğrudan tüketiciye ürünü sağlayacak organizasyonları kurması önemli. Tüketicinin de üreticiyi koruyan, destekleyen yerlerden ürün alması da bu süreçte önemli.’