Bunlar etrafta dolaşan komplo teorilerinin sadece bazıları. Eylül ayında Pew Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan bir anket sonucu …
Bunlar etrafta dolaşan komplo teorilerinin sadece bazıları. Eylül ayında Pew Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan bir anket sonucu Amerikalıların yarısından fazlasının 4chan forumlarında ortaya çıkmış Trump yanlısı birbiri içine geçmiş komplo teorileri ağı Qanon’u duymuş olduğunu ortaya koydu. Qanon’a desteklerini açıklamış iki aday Kasım ayında Amerikan Kongresi’ne seçildi. Peki böyle komplo teorileri nasıl ortaya çıkıyor ve varlıklarını nasıl sürdürüyor?
KOMPLO TEORİSİ NEDİR?
Karen Douglas, komplo teorisini kötücül amaçları olan güçlü bir grup tarafından gizlice yürütüldüğü varsayılan senaryolar olarak tanımlıyor. Varsayılana göre bu planları yapanlar, insanların iyiliğini değil kendi iyiliklerini düşünmektedirler.
Komplo teorilerinin son senelerde ortaya çıktığı kabulüne karşı Douglas; araştırmasında bu durumun tam böyle olmadığını, komplo teorilerinin çok eski zamanlardan beri varolduğunu fakat elimizde komplo teorilerinin yükselişte olduğuna dair endişe olduğunu, komplo teorilerinin gerçekten yükselişte olup olmadığı ile ilgili elimizde kanıt olmamasına rağmen sosyal medyanın insanların komplo teorilerine karşı tutumlarını paylaşma, etkileşim, tüketme vasıtasıyla kuvvetlendirdiğini belirtmiş.
Douglas’a göre bu konuda kanıtlar sınırlı olsa da komplo teorilerinin yükselişte olduğu dönemler olması akla yatkın ve tarihsel olarak bu dönemlerden birisindeyiz.
HANGİ PSİKOLOJİK FAKTÖRLER İNSANLARI KOMPLO TEORİLERİNE İNANMAYA YÖNLENDİRİYOR?
İnsanları komplo teorilerine inanmaya yönlendiren üç faktörden bahsedilmiş. Bu faktörler epistemik(bilgi ile ilgili), varoluşsal ve sosyal motifler olarak sıralanmış.
Epistemik motifler insanların bilme arzusuna, bilgiye ulaşma ve bu bilgilerden emin olma isteğine işaret ediyor. Douglas’a göre önemli bir şey olduğunda insanlar doğal olarak bu konu hakkında bilgilenmek istiyorlar. Bir açıklama arıyorlar ve gerçeği bilmek istiyorlar, aynı zamanda bu gerçekten emin olmak istiyorlar. Epistemik motifler altında sayılabilecek bir diğer unsur eğitim seviyesi. Düşük eğitim düzeyindeki insanlar komplo teorilerine inanmaya daha meyilli oluyorlar. Bunun sebebi o insanların zeki olmaması değil, güvenilir kaynaklar ile güvenilir olmayan kaynak arasında ayrım yapabilecekleri gereçlere erişimlerinin kısıtlı olması. Onlar da bilgi ve kesinlik arıyorlar fakat bunu yanlış yerde yapıyorlar.
İkinci kategori varoluşsal motiflerden oluşuyor. Varoluşsal motifler insanların yaşadıkları dünyada güvende ve emniyette hissetme isteklerine işaret ediyor. İnsanlar başlarına gelenler üzerinde güç sahibi olmak ve özerk olmak istiyorlar. Olan biten karşısında güçsüz olmak ve kontrolü kaybetmiş olmak istemiyorlar. Bunlar düşünüldüğünde insanların komplo teorilerine yönelmeleri onlar için en azından neden olan biteni kontrol edemedikleri hakkında bir açıklama sağlıyor. Araştırmalar güçsüz ve sarsılmış hisseden insanların komplo teorilerine daha fazla yöneldiklerini ortaya koyuyor.
İnsanların kendileri ve mensubu oldukları grup hakkında iyi hissetme arzuları üçüncü kategori olan sosyal motifleri oluşturmakta. Bu arzuyu gerçekleştirmenin yollarından birisi de diğer insanların erişemediği bilgilere erişiminizin olması.
DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER KOMPLO TEORİLERİNE İNANMAK KONUSUNDA FAKTÖR MÜ?
Komplo teorilerine inananların, yayanların ve üretenlerin genelde orta yaşlı beyaz erkekler olduğunun düşünüldüğünü belirten Douglas, önde gelen komplo teorisyenleri için belki bu varsayımın gerçek olabileceğini fakat araştırmalarında komplo teorilerine varsayıldığı gibi çoğunluk olarak bu demografik kategori tarafından inanıldığı ile ilgili bir bulguları olmadığını belirtmiş.
Komplo teorilerine inanmak bakımından kadınlar ve erkekler arasında bir fark olmadığını söyleyen Douglas, hangi yaştaki insanların komplo teorilerine daha çok inandığı konusunda ise gençlerin yaşlılara kıyasla bu teorilere daha çok inadığını belirtmiş. Douglas’a göre insanların yaşları ne kadar gençse komplo teorilerine inanmaya o kadar meyilli oluyorlar. Dikkat çekilen bir diğer konu da tarih boyunca sistemli bir ayrımcılığa, ırkçılığa ve kötü muameleye maruz kalmış gruplar bu tarihsel sebeplerden dolayı komplo teorilerine inanmaya daha yakın olabiliyorlar.
Araştırmada ulaşılan sonuçlardan bir tanesi de bir komplo teorisine inanan insanların başka bir komplo teorisine inanma ihtimallerinin de yüksek olduğu. Hatta birbirleriyle çelişen iki farklı komplo teorisine bile atanabiliyorlar. Örneğin, Prenses Diana’nın ölümünün trafik kazası olmadığına aslında Kraliyet Ailesi tarafından öldürüldüğüne ve Prenses Diana’nın hala hayatta olduğuna insanlar aynı anda inanabiliyor. Douglas’a göre bu iki çelişen teoriye inanmanın altında yatan sebep teorilerin kendisiyle değil birşeylerin ters gittiğine ve yanlış olduğuna olan inanç.
KOMPLO TEORİLERİYLE MÜCADELE EDİLEBİLİR Mİ?
Komplo teorilerilerinin nasıl mücadele edilebileceği ve çürütülüp çürütülemeyeceği ile ilgili olarak Douglas, yerleşmiş inançları değiştirmenin çok zor olduğunu söylese de bazı yöntemler olduğunu söylüyor. Bunun bir yolu insanlara gerçekleri, doğru bilgiyi sunmak. Bir diğeriyse insanlara komplo teorileri hakkında bağışıklık kazandırmak.
İnsanları komplo teorilerine karşı hazırlamak ve komplo teorileriyle karşılaşabileceklerini farkındalığını onlarda yaratmak bağışıklık kazandırmanın bir yöntemi olabilir. Douglas’a göre komplo teorilerinin yayılması muhtemel senaryolarda insanları önceden bilgilendirmek ya da ne gibi komplo teorileriyle karşılaşalabileceğini göstermek faydalı olabilir ancak bu inançların ne kadar kuvvetli olduğu düşünüldüğünde insanlar için doğru bilgiyi ve güvenilir kaynakları erişilebilir kılmak hala en yaygın ve göreceli olarak işe yarayan bir yöntem.
*Yukarıdaki metin Amerikan Psikoloji Birliği’nin Sosyal Psikoloji alanında Kent Üniversitesi’nde çalışmalar yapan Karen Douglas ile yaptığı söyleşinin Doğruluk Payı’ndan Barış Güçlü tarafından çevirilmiş halidir. Karen Dogulas Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.