Belirli bir yaş üzerindeki kullanıcılar hatırlayacaktır; eskiden bilmediğimiz bir yere gidebilmek için bazen onlarca kişiye adres sorar hatta …
Belirli bir yaş üzerindeki kullanıcılar hatırlayacaktır; eskiden bilmediğimiz bir yere gidebilmek için bazen onlarca kişiye adres sorar hatta kağıt bir harita üzerinde gideceğimiz konumun nerede olduğuna bakardık. Çok da uzak bir geçmişte olmayan bu çile bir süredir geride kaldı. Artık güçlü ve yaygınlaşmış Navigasyon sistemleri sayesinde, saniyeler içinde nerede olduğumuzu nokta atışı şekilde tespit edebiliyoruz.
Peki, Dünya üzerinde kaybolma ihtimalimizi ortadan kaldıran sistem olan navigasyon nedir, nasıl çalışır? Navigasyon nedir sorusunun yanıtını biliyor olduğumuzu düşünsek de bu sistem aslında düşündüğümüzden çok daha karmaşıktır. Eskiden koca bir bavul büyüklüğündeki cihazlarla kullandığımız navigasyon sistemleri, artık her an yanımızda taşıdığımız akıllı telefonlar sayesinde en kullanışlı halini aldı.
Navigasyon nedir?
Navigasyon, Dünya yörüngesinde GPS uyduları sayesinde konum tespiti yapabilen bir teknoloji sistemidir. Bu sistem üç ayaktan oluşur; ilki Dünya yörüngesinde hareket eden GPS uyduları, ikincisi GPS uydularından radyo sinyali alan yer istasyonları ve üçüncüsü de yer istasyonundan bu sinyalleri alarak bize ileten GPS alıcılarıdır. Bu üç ayaktan birinde yaşanacak sorun sonucu navigasyon sistemleri doğru bir şekilde çalışmayacaktır.
Kullanıcı; akıllı telefonundaki, arabasındaki ya da farklı bir cihazdaki GPS alıcısını aktif hale getirdiği zaman GPS uydularının yer istasyonuna gönderdiği radyo sinyalleri GPS alıcısı tarafından yakalanır. En az üç farklı GPS uydusundan radyo sinyali alındığı zaman konum tam olarak tespit edilir. Günümüzde kullanılan navigasyon sistemleri maksimum 7,8 metre sapma ile konum tespiti yapabilirler.
Navigasyon nasıl çalışır?
Navigasyon, üçleme olarak isimlendirilen bir prensip üzerinden çalışır. Ancak bu prensip, navigasyon sistemini çalıştıran üç ayak sisteminden farklıdır. Navigasyon sistemleri Dünya yörüngesinde hareket eden GPS uydularının yer istasyonuna gönderdiği radyo sinyallerinin GPS alıcıları tarafından bulunması ile yer tespit edilme sürecidir. Üçleme ise GPS uyduları ile ilgilidir.
Dünya üzerinde bulunan bir kişi, elindeki GPS alıcısını aktif hale getirdiği zaman yer istasyonu önce bir, sonra iki, sonra üç uydunun gönderdiği radyo sinyalini alıcıya gönderir. Üç GPS uydusunun gönderdiği sinyallerin tam kesişme noktası, GPS alıcısının yani alıcıya sahip kişinin tam konumunu gösterir. Üç GPS uydusunun gönderdiği radyo sinyallerinin kesişerek konumun tespit edilmesi üçleme prensibidir.
Elbette üçleme prensibi, navigasyon sistemlerinin çalışması için gerekli minimum ihtiyacı ifade eder. GPS alıcısı ne kadar çok GPS uydusundan gönderilen radyo sinyalini alırsa o kadar doğru konum tespiti yapacaktır. Askeri amaçlı kullanılan navigasyon sistemleri, çok daha fazla yer istasyonundan sinyal alırlar. Böylece daha fazla uydu sinyali almış ve sinyallerin kesişme noktasını neredeyse sapmasız olarak tespit etmiş olurlar.
GPS uyduları nasıl çalışır?
Global Positioning System, GPS, Türkçesi ile Küresel Konumlandırma Sistemi’nin kurulması için gerekli olan ilk uydu, 1973 yılında ABD Ordusu tarafından gönderilmiştir. İlk uyduların dayanma süresi 7,5 yılken, günümüzde kullanılan uydular yerden 20 bin kilometre yükseklikte yerleştikleri Dünya yörüngesinde yaklaşık 15 yıl boyunca aktif olarak hizmet verebilmektedir. Şu an Dünya yörüngesinde navigasyon sistemleri için çalışan 31 aktif GPS uydusu vardır.
GPS uyduları, ekvatora 55 derece açı ile konumlandırıldıkları Dünya yörüngesinde hiç durmadan hareket ederek yer istasyonlarına radyo sinyalleri gönderirler. Her bir GPS uydusu 12 saatte bir, Dünya çevresinde tam tur atar. Böylece ihtiyaç duyulan her an, bir GPS alıcısının ihtiyacı olan radyo sinyalini yer istasyonlarına gönderiyor olurlar. En az üç GPS uydusundan alınan sinyal sonucu, GPS alıcısı tam konum tespiti yapabilir.
Geçmişten günümüzde navigasyon sistemleri: Dünya Savaşları’ndan günümüze, askeriyeden sivil teknolojilere…
Günümüzde kullandığımız pek çok teknoloji gibi navigasyon sistemleri de ilk olarak askeri amaçla geliştirilmiştir. İlk GPS uydularından sinyal alması için tasarlanan GPS alıcıları, askerlerin savaşın ortasında sırtlarında taşımak zorunda kaldıkları koca bir bavul büyüklüğündeki çantalardı. Bu çantalar üstünde GPS alıcısının radyo sinyallerini toplaması için gerekli, kocaman antenler bulunurdu.
Navigasyon sisteminin siviller tarafından da kullanılması uygun görülünce, ilk olarak otomobillere yerleştirilen ya da harici olarak kullanılan GPS alıcıları kullanıldı. Teknolojinin gelişmesi ve her şeyin ufak bir telefona sığdırılabilir olması ile birlikte akıllı telefonlara da birer GPS alıcısı yerleştirildi. Böylece artık navigasyon sistemleri herkes için ulaşılır bir hale geldi. Böyle gelişmiş bir sistemin sivillere ücretsiz olarak sunulması da dikkat çekici bir ayrıntıdır.
Navigasyon sistemleri ile takip mi ediliyoruz?
Dünya yörüngesinden yer istasyonlarına günün her saati radyo sinyali gönderen 31 adet GPS uydusundan bahsetmiştik. Bu uyduların ilki Amerika Birleşik Devletleri tarafından gönderilse de daha sonra Rusya dahil pek çok ülke tarafından yeni GPS uyduları da gönderilmiştir. Elbette, bu uyduların hepsi askeri amaçla gönderilmiş olsalar da bugün bir GPS alıcısına sahip herkes navigasyon sistemlerini kullanabiliyor. Peki, neden?
Sivil şirketler uzun süredir ülkelerin hükümetleri ve orduları ile birlikte çalışıyor. Navigasyon sistemleri ilk olarak bu nedenle sivil kullanıma sunulmuş olabilir. Diğer bir neden de sivil savunma. Korkunç bir savaş sırasında sivillerin de yollarını bulmaları istenmiş olabilir. Belki de en doğru neden maddiyat olacaktır.
Devletler, GPS uydularını yalnızca kendi amaçları doğrultusunda kullanarak kar edemeyeceklerdir. Bu nedenle sivil şirketlere satarak, buradan daha büyük bir kazanç elde edebilirler. Uzaya uydu gönderme gücüne sahip şirketlerin artması ile bu durum daha da görünür hale geldi. Navigasyon sistemlerinin ücretsiz kullanımına dair diğer bir komplo teorisi de izleniyor olmamız.
Gizli amaçlara sahip kuruluşlar artık peşimize gizli ajanlar takmak yerine, bizi uydular sayesinde anlık olarak izleyebiliyorlar. Bu, belirli neden ve sonuçları olmayan bir teori olsa bile her gün yeniden karşımıza çıkan kişisel veri ihlallerini gördüğümüz zaman böyle bir teori üzerinde düşünmeden edemiyoruz.