Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Pek çok kişi için rüyalar büyük bir gizem. Rüya görür görmez tabirlerini, bizlere vermek istediği mesajları …
‘RÜYA GÖRMÜYORSAK UYKUDA DEĞİLİZDİR’
Çok küçük yaşlardan itibaren rüya görmeye başlanıyor. Kimimiz rüyaları çok iyi hatırlarken kimimiz ise rüyalarını hiç hatırlamıyor. Aslında rüyaları hatırlamanın ya da hatırlayamamanın da belirli nedenleri var. Psikolog ve Rüya Analisti Ahmet Öztürk, “Yaşayan ve uyuyan herkes rüya görür. Eğer biz rüya görmezsek uykuda değilizdir” dedi. Uyumaya başladığımız andan uyunana kadarki dönemde rüya süreci devam ediyor. Rüyalarımızın kendi tasarrufumuzda gerçekleşmediğini söyleyen Ahmet Öztürk, gün içinde gördüğümüz, heyecanlandığımız, korktuğumuz ne varsa rüyalarımızda da benzer durumların ortaya çıktığını öne sürdü.
Bu durumun ortaya çıkma sebebinin duyularımızı hareketlendiren ve düşünce organizasyonunu yapan korteks olduğunu söyleyen Öztürk, korteksin hayatımızdaki işlevini, “Çayın sıcak olduğuna yönelik bir algımız var. Buna yönelik ne yapıyoruz; bir bardakta çay gördüğümüz zaman onun sıcak olduğunu, rengine ve kokusuna bakarak çay olduğunu tahmin ediyoruz. Buna yönelik de kendimizi organize ediyor ve düşünerek içiyoruz. Mesela ayrana böyle yapmıyoruz. Soğuk olduğunu biliyoruz ve ona göre bir yaklaşım gösteriyoruz. Bunları duyulara yönelik gerçekleştiriyoruz. Ancak bunları organize eden beyin, yöneten değil. Beyin genellikle bir hakim olarak düşünülüyor ama beyin sadece organizasyon yeri. Duyu sistemindeki alışverişlerle karşılıklı olarak her şeyi organize ediyor. Bu da bizim alışkanlıklarımız ve tecrübelerimiz üzerinden gerçekleşiyor” sözleriyle açıkladı.
ALARM ZİLLERİNİN ÇALDIĞI AN!
Uykuya daldığımızda korteksin uyuyana kadar devrede olmadığını belirten Öztürk, “Aslında duyular çalışmıyor fakat bu beynimiz duruyor anlamında değil. Korteks yaşamsal faaliyetlere karışmıyor. Günlük yaşamın içerisindeki organizasyona katılıyor. Uyku, yüzde 80 ölümdür denilen hikâyenin yüzde 80’i korteksin devreden çıkması. Korteks devreye girdiğinde yaşamsal faaliyetlere tekrardan devam ediyoruz” ifadelerini kullandı. Rüyanın nerede ortaya çıktığına yönelik bilimsel bir kanıt olmadığının üzerini çizen Öztürk, beyin sapının ucundan gördüğümüze yönelik bir tez olduğunu fakat bunun ispatlanmadığını söyledi.
Korteks devrede kaldığında rüya gördüğümüzü belirten Psikolog Öztürk, kortekste günlük hayat içerisinde yaşadıklarımıza yönelik bir kayıt sistemi bulunduğunu ve korteks devrede değilken aksaklıkları kaydeden bir bölüm olduğunu ve bu bölümün bilimsel olarak amigdala olarak anıldığını ekledi. Gün boyunca yaşadığımız her duyguya karşılık bulmak için rüya gördüğümüzü söyleyen Rüya Analisti Öztürk, “Gün boyunca yaşadığınız duyu eşitliğini başka türlü orantılayamıyoruz. Vücut arayışa giriyor. Biz de burada devreye giriyoruz çünkü kişinin hatırladığı rüya ne şiddetteyse orada alarm zilleri çalıyor. Eğer rüyadan sonra korkmuşsa demek ki orada kendi bedenine, kendi vücuduna yönelik korkuyu normalleştirmeye çalışıyor” diye konuştu.
ANNEDEN ÇOCUĞA KAN YOLUYLA AKTARILIYOR
Öztürk, rüyaların kökeninin 0-6 yaşa dayandığını, anne karnında geçirilen süre dahil olmak üzere 0-6 yaştan sonra rüyaların tekrara girdiğini söyledi. Ahmet Öztürk bebeğin anne karnındaki sürecinde duygularının şekillenme sürecini, “Sperm ve yumurta bir şekilde birleşip 15-20. günde plasenta haline geldiğinde bebek bütün besinleri plasentadan alıyor. Yaşamsal bir bağlantı kuruyor plasentayla. Anne için çocuğa bağlandığı plasentayla vücudun ihtiyacı olan tüm kimyasallar çocuğa taşınıyor. En önemli durum ise hormonlar. Hormonlar da kanın içerisinde taşınırlar. Çocuk da ister istemez damara bağlandığı zaman gelişmiş kan dolaşım sistemi içerisindeki bütün minerallere ve bütün kimyasallara maruz kalıyor. 20’nci günden itibaren bunlarla muhatap olmaya başlıyor. Sadece kendisinden değil, annesinden de kayıtlar geçmeye başlıyor. Nano küçüklükte düşünecek olursak bilgi aktarımı da gerçekleşmiş oluyor; DNA ve RNA gibi.İster istemez kayıt altına geçmiş oluyor. Çocuk burada 9 ay gibi bir zaman kalıyor. 9 ayın 24 saati boyunca bu kandan bir şekilde etkileniyor. Anne sevindiği zaman dopaminden kaynaklı o çocuk anne karnında onu hissediyor ve üzüldüğü zaman da korktuğu zaman da aynı oranda etkilenmiş oluyor” şeklinde tanımladı. Daha sonrasında da korteksin birden ortaya çıkmadığının altını çizen Öztürk, “Korteks oluşmadığı için çocuk duyu eşiğini anne üzerinde kayıt eder. RNA veya DNA üzerinden bunu stabil konumda tutmaya çalıştığı için özellikle annenin duyuları ve hassasiyetleri üzerinden alışkanlıklara çevirmeye başlıyor. 6 yıl çok uzun bir zaman, çok fazla şey deneyimliyor ve çocuk anne üzerinden de kayıt alıyor” dedi. Bütün hadisenin çocuğun altı yaşında kadar annesinden aldığı alışkanlıklar olduğunu dile getiren Öztürk, “Anne ne kadar stresliyse ve bunu ne kadar çözümlediyse veya çözümleyemediyse çocuk bunun üzerinden kendine yol arıyor” detayını verdi.
RÜYADA NEDEN DÜŞTÜĞÜMÜZÜ GÖRÜRÜZ?
Rüyalarda görülen düşme olayının ya da düşme korkusunun aslında bir annenin çocuğuna hamilelik dönemindeki çocuğunu düşürme korkusundan geldiğini söyleyen Ahmet Öztürk, “Rüyalardaki düşme olayı annenin aslında hamileliğindeki, çocuğun bir şekilde düşme korkusudur. Tabii rüyayı dinlemek gerekiyor. Başka olaylar da olabilir. İki buçuk yaşında trafik kazası geçirmiştir ya da arabayla geziyorken düşürülmüştür, kucaktan düşmüştür gibi bir sürü şey olabilir. Ancak genelde anne hamileliğindeki çocukla ilgili düşürme veya kaybetme korkusuyla bağlantılı. Bu da az değil, oranı yüzde 95’in üzerinde” dedi. Ahmet Öztürk’e göre günlük yaşamımızdaki olaylar bir organizasyon. Bu organizasyonla alışkanlıkları oluşturuyoruz. Buna göre su içmek de bir alışkanlık ama Ahmet Öztürk rüyada içilen suyun normal olmayabileceğini söylüyor.Öztürk bu konuyla ilgili, “Bazı şeyler farklılaşabilir çünkü işin rüya boyutu tamamen aşırılığa giderek rüyanın muhatabının rahatsız olduğu bir konuyu öne çıkarma şekli” ifadelerini kullandı. Rüyada kötü ve saçma olan hiçbir şeyin olmadığına dikkat çeken Öztürk, rüyada saçma ve kötü olarak anılan şeylerin terapist için çok önemli olduğuna da dikkat çekti. “Çünkü karanlıkta kalan, görülmeyen fakat görülmesi gereken, kişinin kaçındığı kısımları böylelikle görebiliyoruz. Rüyanın değerini düşüren şeylerden birisi de rüyanın içerisinde yalnızca korkulan şeye adapte olunması. Aslında orada bize rüyanın tamamı lazım. Bu aslında izlediğiniz bir filmin tek sahnesinde gördüğüne yönelik yorum yapmak gibi oluyor. İnternette aranan kısımlar da yanılgı ortaya çıkarıyor. Rüyanın bireye anlatmak istediği şeyin böylelikle yüzde 99’u silinmiş oluyor. Simgeye yönelik veya duyguya yönelik çalışmak yanlış” diye de ekledi.
‘OLUMSUZ RÜYA DİYE BİR ŞEY YOKTUR’
Korkuların rüyaya yansıması rüyayı gören kişiye göre de değişiyor. Bu durumları rüyanın tamamını dinleyerek öğrendiklerini söyleyen Rüya Analisti Öztürk, “Bu rüyayı gören kişinin mizacı, kişiliği edindiği tecrübeler içinde bulunduğu aileci koşullar gibi durumların pekiştirilerek ortaya koyduğu rüya bambaşka olabilir” rüyanın şahsi ve kişiye özel olduğu konusuna bu cümleleri kullanarak vurguladı. Ahmet Öztürk’e göre, rüya içinde görülen simgelere bakıp, “Senin rüyan bu anlama geliyor demek yanlış. Ayrıca her rüyanın olumlu olduğunu olumsuz rüya olmadığını söylüyor.“Bir rüyada bir konu işlenir ve bir önceki rüyalara da benzer ama anlattığı konu farklı yönlerde etkisini azaltmak için yavaş yavaş kendisini ifade etmeye çalışır” ifadelerini kullanan Ahmet Öztürk bu duruma şöyle örnek verdi: “Diyelim ki günlük yaşamda sizin cebinizde 100 TL var ve ben size ‘Benim beş TL’ye ihtiyacım var ‘diyorum. Siz de diyorsunuz ki ‘Cebimde beş lira var. Ben de olsaydı da size verseydim.’ Benim bildiğim kısımda sizin cebinizde 5 TL var. Ancak diğer cebinizde 100 TL olduğunu ben bilmiyorum. Yalnızca siz biliyorsunuz. İşte rüya da böyle bir şey. Sizin bildiğiniz ama çözemediğiniz taraflar anlatılıyor rüyada.”
RÜYADAKİ SİMGE DEĞİL, HİKÂYE ÖNEMLİ
“Rüyamda köpek gördüm”, “Rüyamda öldüğümü gördüm” gibi birçok cümle ve daha fazlasına tanık olunuyor. Tabirlere de genellikle simgeler üzerinden bakılıyor ve Google’da aratılıyor. Ahmet Öztürk özellikle simgelerin tek başına hiçbir şey ifade etmediğini, simgeler dışında rüyanın hikâyesinin çok önemli olduğuna vurgu yaptı. “Simgeler yalnızca rüyanın gidişatını yönlendirir” diyen Öztürk, bu durumu, “Mesela biri rüyasında devamlı karabasan görüyor ve arkasından da devamlı düştüğünü görüyor. Bunu karabasan gibi görüyor. Karabasan gibi gördüğü şey nedir? Biri onu çekiştiriyordur, üzerine oturuyordur, bastırıyordur. Devamında bir şekilde nasıl olursa düşüyordur veya korkuyla uyanıyordur. Şimdi yalnızca düştüğüne yönelik bir rüya tabirine baktığında rüya tabiri ona bir sürü olasılık söyleyebilir. Bu da olabilecektir, şu da olabilecektir gibi. Bir tane sonucu yok çünkü.
Birey de kendisine internette sunulan birden fazla olasılıkta kendini aramaya çalışıyor. ‘Acaba şu mu olur, bu mu olur?’ diye. Fakat hikâyeyi bırakıyor. Üzerine çıktığı, korktuğu, kendisini kovaladığı şeyi bırakıyor. Yalnızca tek bir noktaya odaklanıyor. Kişi orada korkulara yönelik bakmadığı, sadece düşmeye yönelik odaklandığı ve düşmeye yönelik de birçok olasılık olduğu için ister istemez farklı senaryolarda yine benzer korkuların ilişkilendirdiği rüyalar görüyor. Böylece günlük yaşamda da daha çok korkmaya devam ediyor. Mesela sıcak bir çay içecek normal hayatında fakat o çay sıcak ve düşecek diye o çayı içmekten korkuyor. Düne kadar böyle bir şey yoktu halbuki. Bunun gibi farkına varmadığı ve kontrol de edemediği rol değişiklikleri ortaya çıkıyor” şeklinde anlattı.
RÜYALAR UYARICI VE ÖNCÜ OLUYOR
Bu durumun ilerleyen yaşlarda demans ve Alzheimer gibi hastalıklara sebep olabileceğini söyleyen Ahmet Öztürk, “Çünkü birey vücudunun ve psikolojisinin ihtiyacı olan sorulara cevap bulmadığı için aynı sarmallar tekrar ede ede duyuları köreltmeye başlıyor ve organlara zarar veriyor. Hafıza kaybı gibi, çoklu organ kaybı gibi durumlara bile sebep oluyor. Bu çok iddialı gibi görünse de maalesef böyle” diyerek durumu açıkladı. Öztürk, Metaverse’ün de bu durumu tetikleyeceğini söyledi. Ahmet Öztürk her rüyanın uyarıcı ve öncü olduğunun aynı zamanda insanlara mesaj verdiği kanaatinde.Sıra dışı bir rüyada bile ortaya bir anlamın çıktığını söyleyen Psikolog Öztürk, “Gören kişi kendi hayatıyla gördüğü rüyayı ayırt edemediği için anlamlandıramıyor. Burada profesyonel olan kişi tarafsız olduğu için sizin kendi anlaşılamaz tarafınızı anlaşılır şekle getiriyor. Mesela siz rüyada düştüğünüzü biliyorsunuz. Böyle bir rüya içinde bulunduğunuz için devamlı kendinizi kötü hissettiğinizi düşünüyorsunuz. Fakat ben profesyonel olarak annenizin hamileliğinin nasıl geçtiğini soruyorum ilk olarak. Siz bunun annenizin hamileliğiyle ilgili olduğunu hiçbir şekilde aklınıza getiremezsiniz” ifadelerini kullandı.
‘UYANIR UYANMAZ 15 DAKİKA İÇİNDE YAZIN’
Ahmet Öztürk’e göre görülen her rüyanın annenin hamileliği ve çocuklukla ilgili. İnsanın rüyasını kendi kendine çözümleyemeyeceği konusu üzerinde duran Öztürk, bu durumu araba kullanma metaforu üzerinden anlatarak, “Araba kullanmayı öğrenmeden önce aynaya bakmak, debriyaja basmak, frene basmak, el frenini çekmek, motor sesini dinlemek bunların hepsi bir karmaşa oluyor. Ancak araba sürmeye başladıktan 2-3 sene sonra yavaş yavaş bunlar ortadan kalkıyor. Peki ne oluyor sonrasında? ‘Alışkanlık oldu’ diyebilirsiniz ama alışkanlık olmadı. Merkezi sinir sistemi bir şekilde bununla ilgili çok prova yaparak günlük yaşamda olağan kıldı bunu. İşte rüya da böyledir. Sizin içerisinde olmadığınız bir yaşantıyı çok şiddetli duyularla, hormonlarla gösteriyor” açıklamasını yaptı.
Görülen rüyayı hatırlamanın çok kıymetli olduğunu söyleyen Rüya Analisti Öztürk, uyanır uyanmaz ilk 15 dakika içerisinde rüyanın yazılmasını, ilk 15 dakikadan sonra korteksin rüyayı değiştirdiğini ve böyle bir rüyayı muhatap alamadıklarını söyledi. “Mesela biri rüya anlattı ve biz o kişiye rüya hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. Rüyayla ilgili genellikle tabir tanımlarında kaldıkları için yaptıkları ya da yapmadıkları yönünde yorumlar yapıyorlar. ‘Annem ölecek, babam gidecek, şöyle bir kaybım ya da gelirim olacak, kardeşim doğum yapacak’ gibi şeyler söylüyorlar. Genellikle de kendisine bir şey olacağını değil, kaygılandığı kişilere yönelik düşünüyorlar ama öyle bir şey yok” diyen Öztürk’e göre görülen bütün rüyaların rüyayı gören kişiyle ilgili olduğunu unutmamak çok önemli.
BABASININ ÖLDÜĞÜNÜ GÖRDÜ AMA…
“Birinci kazanç her zaman rüyayı görenle ilgilidir” diyen Öztürk, bir danışanın rüyasında -hayatta ya da değil- babasının öldüğünü gördüğünü, bu rüya üzerinden danışanının çok daha başka bir rahatsızlığıyla, obsesifliğiyle ilgili bir durumu tespit ettiğini anlattı. “Ölüm korkusu, aşırı kaçınmalar, tecavüz korkusuyla ilgili şeyler görüyoruz. Kaybetme korkusuyla ilgili görüyoruz. Mesela kanserle ilgili görüyoruz, en çok gördüğümüz şeylerden biri de budur” diyen Ahmet Öztürk, kişinin duygularının çok yoğunlaşmış ve kendisini çok rahatsız ettiğini bunların da hastalık olarak ortaya çıkabileceğinin altını çizdi. Ahmet Öztürk, “Kişi aslında babamın öldüğünü gördüm acaba babama bir şey mi olacak diye geliyor ama aslında kendi rahatsızlıklarıyla ilgili, kendi hastalıkları obsesyonla ilgili çıkmış olabiliyor” ifadelerini kullandı ve rüyanın, rüyayı gören kişiyi ve rüyanın tamamının ilgilendirdiği konusuna dikkat çekti. Öztürk, terapiye başladıktan sonra kişilerin rüyalarında inanılmaz değişiklikler olduğunu da söyledi.