Sevgi kaynaktır, tüm nehirleri besler, gölleri de görür okyanusları da. Nehir yataklarının hoplayıp zıplayan neşesi, yerkabuklarıyla çevrili göl …
Sevgi kaynaktır, tüm nehirleri besler, gölleri de görür okyanusları da. Nehir yataklarının hoplayıp zıplayan neşesi, yerkabuklarıyla çevrili göl çukurlarının hevesi, engin okyanus çöllerinin -bir parçasını keşfettikçe, neredeyse tamamını bilmediğimizi öğrenip durduğumuz- yaşam örtüsü. Sevgi topraktır, tüm tohumlara çatlayıp dönüşecek yuva, filizlere ışığı muştulayan yol, ağaçlara evrensel gökte yer bulduran kök. Ne nereye kaynaklığını sorgular sevgi ne neye topraklığını, değdiği her şey gibi. Nehir taşıdığı madeni bırakacağı tarlayı, çiçek saçtığı kokuyu kime sunacağını seçer mi? O yüzden de “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,/bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte/yani yürekte” demiyor mu Nâzım Hikmet? “…yani sen elmayı seviyorsun diye/elmanın da seni sevmesi şart mı?” Bütün iş bulut gibi olabilmekte, bulunduğun yere bereket yağabilmekte.
GİZLİ BAHÇELER, GENİŞ ZAMANLAR
Bizim gizli bahçelerimiz var, şaşıracaksınız belki ama geniş zamanlarımız da var o bulutun yağdığını sığdırabilecek. “Bitmeyen işler yüzünden/(Siz böyle olsun istemezdiniz)/Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi/Kalbinizi dolduran duygular/Kalbinizde kaldı” dedirtmeyebiliriz Behçet Necatigil’e. Ya da “Ah, kimselerin vakti yok/Durup ince şeyleri anlamaya” ile kaygı çekmeyebilir Gülten Akın biz öte geçelere ıslık çalıp yanıt verebilirsek. Zaten Yunus Emre’nin işi de sevi içindir, dostun evini gönül bilmiş, gönüller yapıp hâlâ daha yaparak bu dünyadan geçmiştir.
HANİ SEVİ, İLLA Kİ SEVGİLİ
Yine de ömrümüz içinde ilk aşk, yıldırım aşkı, romantik aşk vb. çeşitlendirerek “hani sevi, illa ki sevgili” der dolanırız en çok, değil mi? Aynı Yunus, “Gönlüm düştü bu sevdaya/Gel gör beni aşk neyledi” ile anlatıverir, tohumun var oluş aşkına yok olmayı göze alıp çatlaması gibi, başa gelen ile kalpten dağlanıp değişmeyi… Evet, aşk başa gelendir, o yüzden aşka düştüm dersin. Böyle olunca ne yapabilir ki? Kalp de çoklukla hiçlik çemberinin ateşinden geçer durur yana yana, ten ile tin dairesinde dönüşür durur aşk orada durdukça. “Bir yürek ki yanmaz, yürek denir mi ona” diyen Ömer Hayyam da sevgisiz geçirilen günün en boş geçen gün olduğuna inanmamızı ister.
İNANIRIZ ELBETTE
Şu dünyada sevginin sevda, aşk, vurgunluk, tutku, muhabbet, gönül bağı olanı da var; yangınlık, düşkünlük, kara sevda, gönül yarası olanı da… Sevgili için abayı yakanı, deli olanı, üstüne titreyeni, kanı kaynayanı, canının içine sokacağı geleni, âşıktaşlık edeni, ateşi bacaya sardıranı… Seven ile sevileni var şu dünyanın, âşık ile maşuku, can ile cananı, yâr ile yareni, yavuklusu, sevdiceği… İnanırız elbet.