Kürt toplumu için önemli bir lider olan Şeyh Said ve 46 arkadaşı, yeni kurulan cumhuriyet yönetimine isyan ettikleri gerekçesiyle 1925 yılının …
Kürt toplumu için önemli bir lider olan Şeyh Said ve 46 arkadaşı, yeni kurulan cumhuriyet yönetimine isyan ettikleri gerekçesiyle 1925 yılının Haziran ayında Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldı. Herhangi bir temyiz ve itiraz hakkı tanınmadan aynı gün, yani 29 Haziran’da idam edilen Şeyh Said ve 46 arkadaşı daha sonra bilinmeyen bir yere defnedildi. 29 Haziran 1938’de İstiklal Mahkemeleri’nce mahkûm edilenlere yönelik bir af kanunu çıkarıldı ve itibarları iade edildi. Ancak af kanununa rağmen mezar yerleri hiçbir zaman açıklanmadı.
97 yıl sonra yargıya taşındı
Diyarbakır Barosu ve Şeyh Said’in ailesi tarafından kurulan Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği, 97 yıldır sır gibi saklanan mezarların tespiti için geçen ay İçişleri Bakanlığı’na başvuru yapmış, devletin arşivlerinde kayıtlı olan mezar yerlerinin bildirilmesini istemişti. Ancak bakanlık 30 günlük yasal süre içerisinde başvuruya cevap vermedi. Bakanlığın yasal sürede cevap vermemesi, hukuki olarak talebin reddedildiği anlamını taşıdığı için de Ankara 5’inci İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. Açılan dava ile 97 yıl aradan sonra Şeyh Said ve arkadaşları ile ilgili ilk kez yargı yoluna başvurulmuş oldu.
“Bakanlık görev gereklerine aykırı hareket etmiş”
Diyarbakır Barosu adına davayı açan Avukat Mehdi Özdemir, İçişleri Bakanlığı’nın bir inceleme ve ek araştırma yapmadan talebi reddederek, görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettiğini söylüyor. Aile fertlerinin hayatını kaybeden yakınlarının mezar yerlerine ilişkin bilgi alma hakkı olduğunu ifade eden Özdemir, devletin de bu konuda bilgi verme yükümlülüğü bulunduğuna işaret ediyor. Özdemir “Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesinde ve anayasanın 20’nci maddesinde çok açık bir şekilde ifade edilmiş. AİHM’in emsal içtihatları gereğince bilgi alma hakkının sağlanması gerekir. Bu anlamda İçişleri Bakanlığı görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmiş durumda” diyor.
“Ağır bir insan hakkı ihlalidir”
Bakanlığın “zımnen red” işleminin yürütmesinin durdurulması amacıyla açılan davanın dilekçesinde, Şeyh Said ve arkadaşlarının mezar yerlerinin 97 yıldır gizlenmesinin ağır bir insan hakkı ihlali olduğu belirtildi. Dilekçede benzer konulara ilişkin bazı AİHM kararlarına yer veren Avukat Mehdi Özdemir, hakikati bilme hakkının en temel insan haklarından biri olduğunu vurguladı. İçişleri Bakanlığı’nın red kararının aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği ifade edilen başvuruda, kayıp naaşların yeri ile ilgili olarak bilgi ve belge talep edilmesi istendi.
“Gerekirse ölüm orucuna başlarım”
DW Türkçe’ye süreci değerlendiren Şeyh Said’in torunu Kasım Fırat, başvuruya cevap verilmeyeceğini tahmin ettiklerini söyledi. İstediklerini almak için sonuna kadar mücadele edeceklerini söyleyen Fırat, sonuç alınamaması durumunda ise ölüm orucuna başlayacağını söylüyor.
“Sonuç alamazsak gidip orada oturacağız. Gerekirse ben ölüm orucuna gireceğim” diyen Fırat “Ben şehitlerimizin vasiyet ettiği yeri talep ediyorum. Bu inanmış insanların hakkıdır. Kürt halkının hakkıdır. İslami vecibe ve ulusal bir sorumluluktur. Vermezlerse orada ölüm orucuna girer ve şehit olurum. Eğer Kürt halkı olarak, bu insanların varisleri olarak sahiplenirsek biz bunların yerini öğreniriz. Ben buna inanıyorum” diyor.
Dava, Birleşmiş Milletler’e de taşınacak
İçişleri Bakanlığı’nın cevap vermemesi üzerine açılan dava da reddedilirse, sırasıyla Bölge İdare Mahkemesi, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacak. Tüm hukuki başvurulardan sonuç alınamaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yolu açılmış olacak. Avukat Mehdi Özdemir, konuyu Birleşmiş Milletler’e da taşıyabileceklerini belirtiyor: “Olağan iç hukuk yollarını tüketmek noktasında genel bir kural sözkonusu. İç hukuk yolları etkisizse veya buna ilişkin olarak olağandan uzun bir sürece yayılma durumu varsa Birleşmiş Milletler zorla kaybedilenlere ilişkin çalışma grubuna da başvurma imkânı mevcut. Eğer iç hukuk yollarındaki tüm başvurularımıza olumlu yanıt alamazsak, bu seçeneği de değerlendireceğiz.”
Şeyh Said’in mezarı nerede?
Bu soru ile ilgili çeşitli rivayetler olsa da henüz hiç kimse mezar yerlerinin nerede olduğunu bilmiyor. Ancak, Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edildikleri yer olan Dağkapı Meydanı’ndaki askeri bölgeye defnedildiğine dair yaygın bir inanış var. Kasım Fırat, 47 kişinin defnedildiği yerin devletin bilgisi dâhilinde olduğunu belirtiyor. Başlattıkları hukuki mücadeleye herkesin destek olmasını isteyen Fırat, bir helalleşme olacaksa buradan başlanması gerektiğini belirtiyor:
“Helalleşme süreci diye bir kavram geliştirildi. Helalleşmenin buradan başlayabileceğini söylüyorum. Eğer siz böyle bir helalleşmeye hazırsanız, biz de elimizi uzatarak helalleşebiliriz. Ama hukukumuzu, hakkımızı alarak ve sahip çıkarak olabilir. Allah’ın verdiği hakkı silah zoruyla, imha ve inkar yöntemiyle bir yere götüremezsiniz. 100 senedir götüremediniz.”
Şeyh Said kimdir ve Kürtler için önemi nedir?
Kürtlerin halen yasını tuttuğu Şeyh Said, 1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesinin Kolhisar köyünde doğdu. Medrese eğitimi gören Şeyh Said, Nakşibendî Tarikatı’nın önemli şeyhlerinden biri ve bölgede oldukça saygı duyulan bir kişi olarak biliniyor. Resmi tarihte başlattığı isyanın İngiltere destekli olduğu iddia edilse de Kürtler arasında bu iddiaya inanan neredeyse hiç kimse yok. Şeyh Said ayaklanmasının nereden kaynaklandığına dair ise iki farklı görüş var. Bunlardan biri, 1924 anayasasında Kürtlerin yok sayılması, ikincisi ise hilafetin kaldırılması.
Mezar yeri bulunursa ne yapılacak?
Şeyh Said, vasiyetini teslim ettiği İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya’ya çocuklarının ve torunlarının kendileri için bir mezar yaptırmasını istemiş. Kasım Fırat da bu vasiyeti yerine getirmek istediklerini söylüyor. Fırat, başlatılan hukuki girişimden bir sonuç alınması halinde Kürt halkının genelinin görüşü alınarak Diyarbakır’ın makul bir yerinde bir anıt mezar yaptırmak istediklerini belirtiyor.
Şeyh Said ayaklanması nasıl başladı?
Peki, Şeyh Said ayaklanması nasıl başladı? 5 Şubat 1925’te yanındaki silahlı adamlar ve bölgenin ileri gelenleriyle Diyarbakır’ın Hani ilçesinden çıkan Şeyh Said, Dicle ilçesindeki kardeşi Şeyh Abdurrahim’in evine geldi. O gece Şeyh Abdurrahim’in evini basan jandarma birlikleri evde bulunan 10 kişinin teslim edilmesini istedi. Şeyh Said’in yanında gelen arkadaşlarını teslim etmemesi üzerine bölgedeki halkla askerler arasında çatışma çıktı. Bu çatışma, ayaklanmanın fitilini ateşledi. Bir anda yayılan ayaklanma bölgedeki dört vilayete sıçradı ve Şeyh Said’in kuvvetleri birçok yerde yönetimi ele geçirdi. 11 Mart gecesi Diyarbakır’a giren Şeyh Said’in kuvvetleri çatışmalarda 150 kişiye yakın kayıp verince “Geri dön” emri aldı. Nisan ayı ortalarında Genç Ovası’nda etrafı sarılan Şeyh Said ve arkadaşları esir edilerek Diyarbakır’a getirildi ve İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. İstiklal Mahkemesi, 29 Haziran’da da Şeyh Said’in önderliğinde ayaklanmaya katılan 47 kişi hakkında idam kararı verdi. Karar ertesi gün infaz edildi.
İdamın gerçekleştiği Diyarbakır’daki Dağkapı Meydanı’nın ismi 2014 yılında Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla Şeyh Said Meydanı olarak değiştirildi.