Gerçekten hayli kırılgan bir toplumsal/siyasal sisteme sahip olan Lübnan, çökmesi hayli zor bir bankacılık sistemine sahip olsa da (ki bu birçok …
Gerçekten hayli kırılgan bir toplumsal/siyasal sisteme sahip olan Lübnan, çökmesi hayli zor bir bankacılık sistemine sahip olsa da (ki bu birçok çıkar grubunun ülkenin birliğini korumasına yol açan bir özelliktir) her an 70’li yıllarda yaşanan iç savaşa dönebileceği korkusunu duyuyor. Kolay değil tam 14 yıl sürmüş korkunç bir iç savaş yaşamıştı bu talihsiz ülke. Kişisel olarak, bir dış gücün işgaline uğrama ihtimalini yeni bir iç savaştan daha olası görsem de bu korku anlaşılabilir.
Önceki gün yaşanan Lokman Slim suikastı sonrasında da benzer korkular dile getirildi. Çünkü zaten geniş bir suikast tarihine sahip olan ülkede uzun bir süre sonra öldürülen en yüksek sivil profildi Slim. Asıl özelliği ise Hizbulah’ı eleştiren ender Şiilerden biri olmasıydı. Ateşli bir Hizbulah muhalifi olmasından ötürü tüm şüpheler doğaldır ki Hizbullah üzerinde yoğunlaştı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın oğluna ait olduğu ileri sürülen bir twitter hesabından paylaşılan “kimilerinin kaybı aslında bir kazanç ve beklenmedik bir rahmettir “ ifadesi, cinayeti Hizbullah’ın yaptığı anlamına gelmemekle beraber kuşkuları haklı çıkarabilecek bir içerik taşıyor.
Lübnan’da İngilizce yayınlanan Cumhuriye gazetesinin editörü Alex Rowell yakından tanıdığı Slim’i yazdı önceki gün. Cinayete kurban giden Slim’i, dolayısıyla Lübnan sivil hareketi içindeki önemini kavramamıza yol açan bir yazı bu. Rowell “kuşkusuz, Hizbullah’a, İran ve Suriye rejimlerine, Lübnan’ın yozlaşmış yönetici sınıfına, her kesimin otoriterliğine yönelik eleştirisi, aktivizminin önemli bir parçasıydı.” diyor Slim için.
Rowell’e göre bir medya polemikçisi olmaktan daha fazla özelliklere sahipti Slim. Kurduğu, yönettiği Dokümantasyon ve Araştırma kurumu aracılığıyla, 1975-90 Lübnan iç savaşıyla ilgili bir arşiv oluşturdu örneğin. Topladığı, halka ücretsiz olarak sergilediği paha biçilmez materyaller arasında 13 Nisan 1975’te, genellikle tarihçiler tarafından savaşın başlangıç noktası olarak gösterilen katliamda milisler tarafından vurulan otobüs de vardı. Lübnan’da savaşa adanmış resmi bir müze yarattığını vurguluyor Rowell.
Fazlası da var. Yine Rowell’den öğreniyoruz: Hayya Bina (“Hadi Başlayalım”) adını taşıyan sivil bir kuruluş aracılığıyla Lübnan kırsalındaki kadınlara İngilizce öğretti örneğin. Dinlerarası diyaloğu destekleyen çalışmalar yaptı. Suriye karşıtıydı kuşkusuz. Eşi Monika Borgmann ile birlikte yönettiği ödüllü filmde, Suriye’nin kötü şöhretli Tadmor hapishanesini konu edinmişti. Lübnan ile Suriye’nin şiddet içeren baskı sistemlerinin ne kadar ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğunu düşünüyordu.
Rowell kuşkusuz saygıdeğer bir profil çizmiş, yazdıklarından yola çıkarak anlıyoruz ki “laik bir Lübnan aydını” var karşımızda. Kişisel olarak Suriye’ye yönelik emperyal çullanmayı iyi anlayamadığı kanısındayım elbette. Hatta “anlamak” gibi bir derdi de yoktu muhtemelen. Oysa, Temmuz 2006’da Lübnan – İsrail savaşı patlak verdiğinde, o sırada bulunduğu ABD’den Güney Kıbrıs’a gelip, oradan da bir Fransız askeri helikopteri ile Beyrut’un güney banliyölerindeki evine dönmüş, İsrail bombardımanlarında o evini neredeyse tamamen yitirmişti. Böyle bir adamın Suriye’ye (muhalif olsa bile) ABD-İsrail çullanmasını nasıl destekleyebildiğini anlamak benim için kolay değil.
Bana göre tuhaf olan bir tarafını da vurguluyor Rowell ki o da şu; kesinlikle laik olan, Hizbullah’ı laik çerçeveden de eleştiren Slim, Rowell’e göre, “İran Devrimi’nden ve onun yeni fetih ve saldırganlık ideolojisine öncülük eden eski Şii geleneklerine içgüdüsel bir bağlılığı” vardı. Ama bu “içten” ancak görünür olmayan bağlılık Slim’in emperyal çullanma karşısında Suriye’nin (haliyle İran’ın da) yanında olmasına yetmemiş demek ki.
Rowel, “Slim’in Hizbullah’ın kendisine fiziksel zarar vereceğini asla düşünmediğini söylediğini” de yazıyor. O zaman şu soru daha bir anlam kazanıyor: “Slim’in ortadan kaldırılmasının doğal şüphelisinin Hizbullah olması kimin işine gelir?” Bu soruya verecek yanıtı olanlar “katil”in kim(ler) olabileceğini de kestirebilir. Hizbullah’ın yıllarca en ağır eleştirilerine rağmen dokunmadığı bir aktivisti ortadan kaldırarak, İsrail ile Lübnan politikasındaki Amerikancıların iyice hedefi haine gelmeyi isteyeceğini düşünmek mümkün değil.
Hizbullah bu ölümden memnun olabilir ama öldüren o mudur, emin olunamaz. Eğer cinayeti dolaylı olarak üstlenirse, Hizbullah o zaman Lübnan siyasetindeki birleştirici, uzlaştırıcı, denge kurucu işlevini terk etmiş anlamına gelir bu. O zaman da bu talihsiz ülkeye gerçekten yazık olur.