SONBAHAR RUHUNU AŞILAYAN 20 FİLM

Epey bilinmeyen ve ürkütücü bir devirden geçiyoruz.

En az yılbaşı kadar heyecan verici olan sonbahar mevsimi okul başlangıcı, işe dönüş ve ‘Sweater Weather’ devrinin birinci vakitlerini temsil ediyor. Buzlu kahvelerin yerini ‘Pumpkin Spice Latteler’ tişörtlerin yerini ise yumuşacık kazaklar almaya başlıyor. Havanın yavaş yavaş soğumaya başladığı sonbahar birebir vakitte Cadılar Bayramı üzere eğlenceli aktiviteleri ile de bizi heyecanlandırıyor. Yeşil ağaçların ve rengarenk çiçeklerin yerini sararan ve dökülen yapraklar alırken romantik hissetmemek mümkün değil! İlkbahar renkleri ve görünümleri kusursuz olabilir fakat itiraf etmeliyiz ki hiçbir şeyi ‘hışır hışır’ sesler çıkaran yaprakların arasıda yürümek ile değişmeyiz. Adeta bir tablo üzere görünmeye başlayan tabiat birçok sinemanın de ilham kaynağı oluyor. Bilhassa parklardaki ve okul yerleşkelerindeki sahneleri ile tam da sonbahar ruhunu aşılayan sinemalar yeni mevsimi sevinçle kucaklamak için ülkü. Yaz tatilinizi bir türlü geride bırakamıyorsanız sonbahar sahneleri ile büyüleyen sinemalar ile bu mevsimi en sevdiğiniz periyoda dönüştürebilirsiniz!Romantik sinemalardan, Cadılar Bayramına uygun kaygı filmlerine… Dramlardan biyografik sinemalara kadar birçok sinema sonbahar görüntüleri ile öne çıkıyor. Yeni, eski, klasik hatta kült olan birçok sinemada sonbahar renklerini ve ruhunu bulabilirsiniz! Battaniyenin altında yapraklar adeta bir senfoni üzere sesler çıkarırken izlemelik sonbahar sinemaları ile yeni döneme motive olacaksınız. Sonbaharı sevmeyenleri bile bu mevsime tutkun yapacak 20 sineması görmek için aşağıya göz atabilirsiniz…. 
WHEN HARRY MET SALLY (1989) 
Romantik güldürü sinemalarının yapılışını değiştiren ‘When Harry Met Sally’ Hollywood tarihinin kült sinemaları ortasında. Meg Ryan ve Billy Crystal’ın başrolde oynadığı bu sinema yaz, kış, sonbahar, Sevgililer Günü, velhasıl her devir için uygun. Tekraren izlemekten sıkılmayacağınız ‘When Harry Met Sally’ bilhassa New York Central Park’taki sarı yaprakların olduğu sahne ile tam olarak sonbahar ruhunu aşılıyor. Bir bayan ve erkeğin yalnızca arkadaş olup olamayacağını sorgulayan bu sinemada üniversitede tanışan ve arkadaş olamayacaklarına karar veren Harry ve Sally yıllar sonra tekraren karşılaşıp hayli güzel bir arkadaşlık kuruyorlar. 
LOVE STORY (1970)
Hollywood klasikleri ortasında yer alan ‘Love Story’ sinemasını izlememiş olsanız da müziğini nerede duysanız tanıyacağınıza eminiz. ‘Where Do I Begin?’ müziği ile en az konusu kadar etkileyici olan ‘Love Story’ Ayla Algan tarafından ‘Aşk Hikayesi’ müziği ile Türkçe olarak da söylenmişti. İzleyenleri derin etkileyen ‘Love Story’ epeyce duygusal bir Romeo & Juliet öyküsü anlatıyor. Üniversitede tanışan ve arkadaşlıkları aşka dönüşen Oliver ve Jennifer, evlenmeye karar veriyorlar. Oliver’ın babası bu evliliği kabul etmeyince yaşadıkları zorluklara karşın çiftin aşkları daha da güçleniyor. Boston’da sonbahar yaprakları ortasında geçen bu sinema izlerken mendillerinizi hazırlayın deriz!
DEAD POET’S SOCIETY (1989)
Birçok yerde ders olarak işlenen ‘Dead Poet’s Society’ yalnızca bir sonbahar sineması değil tıpkı vakitte klasikler ortasında. Robin Williams’ın başrolde olduğu bu sinema, John Keating isimli bir İngilizce öğretmeninin öğrencilerine normların dışında ve hayatı korkusuzca yaşamalarını öğretme gayretlerini anlatıyor. Gelenekleri ve alışılmış kalıpların dışına çıkmayı öğreten bu sinema yalnızca sonbahar için değil her periyot için size ilham kaynağı olabilir. 
SCENT OF A WOMAN (1992)
‘The Godfather’ sinema serisinin yanı sıra Al Pacino’nun neden Hollywood’un en güzel oyuncularından biri olarak görüldüğünü ‘Scent of a Woman’ ile anlayabilirsiniz. Tango sahnesi ile unutulmazlar ortasında yer alan bu sinema, para kazanmaya gereksinimi olan bir özel okul öğrencisinin görme engelli bir albaya yardımcı olmayı kabul etmesini anlatıyor. Emekli ve çok katı bir albayı canlandıran Al Pacino, ailesinin isteklerine karşın haftasonu için çok farklı bir plan yapıyor. Öğrenci yardımcısı Charlie Simms’ı (Chris O’Donnell) zorlayarak New York’a giden Albay Frank Slade’in aklında hiç beklenmedik niyetler var. Dostluk, kıymetler ve toplumsal statüleri sorgulayan bu sinema sonbahar modunu da eksik bırakmıyor!
AUTUMN IN NEW YORK (2000)
Sinemanın isminden da anlaşılabileceği üzere bu sinema sonbaharda New York’ta geçiyor! Yeniden New York’un göz dolduran sonbahar mevsimini ekrana taşıyan bu sinemada Richard Gere ve Winona Ryder başrolde oynuyor. 50 yaşında çapkın bir restoran sahibini canlandıran Gere, 21 yaşındaki Charlotte ile tanışınca tüm hayatı ve bakış açısı değişiyor. Başta arkadaşlık ile başlayan bu birliktelik daha sonra beklenmedik bir olay ile daha derin bir mana kazanıyor. 
REMEMBER THE TITANS (2000)

Okul başlangıcı, lise ve futbol takımı… Tam bir sonbahar filmi! Bilhassa spor severlerin bayılacağı ‘Remember The Titans’ sinemasında Denzel Washington, Herman Boone isimli bir lise ekip koçunu canlandırıyor. Birinci kez Afrikalı-Amerikalı bir koç tarafından yönetilen bir okul ekibini anlatan sinema 1971’de Virginia’da geçiyor. 

FANTASTIC MR. FOX (2009)

George Clooney ve Meryl Streep’in seslendirdiği bu animasyon sineması gerek renkleri, gerek geçtiği yerler ile tam olarak sonbahar modunda! İçgüdülerine karşı gelemeyen Mr. Fox karakteri son bir kurnazlık yapmaya karar veriyor. Mr. Fox ve onun gibileri öldürmeye karar veren üç çiftçi ile verdikleri çabayı anlatan animasyon sineması hem değişik hem de eğlenceli. 

YOU’VE GOT MAIL (1998)

“Sen de New York sonbaharlarını çok sevmiyor musun? İçimden daima kırtasiye gereçleri almak geliyor.” Hollywood’un favori romantik güldürü ikilisi Meg Ryan ve Tom Hanks’in en ironik sinemalarından biri ‘You’ve Got Mail’ olabilir. New York’un en hoş vaktinde, sonbaharda başlayan sinema, büyük bir kitapçı zincirinin sahibi Joe Fox’un lokal bir kitapçı işleten Kathleen Kelly ile tanışma öyküsünü anlatıyor. Uzun bir müddet internet üzerinden konuşan ikili görüşmüyorlar ve aslında rakip olduklarını anlamıyorlar. 

FAR FROM HEAVEN (2002)

Sonbahar ekranda bu kadar hoş gözükmemişti! 1950’li yıllarda geçen ‘Far From Heaven’ sineması Connecticut’ta konut hanımını canlandıran Julianne Moore ve arkadaşlarını mevzu alıyor. Toplumsal statülere uymak için büyük bir gayret veren Whitaker ailesi, banliyodaki Jones ailesi ile adeta bir toplumsal etiket yarışına giriyorlar. Daha sonra söylentilere bahis olan Whitaker ailesinin hayatı birden değişmeye başlıyor. Sonbahar tonları ile giyinen karakterlerin ve yapraklı yolların yanı sıra bu sinema birebir vakitte devrin cinsel tercih yargılarını ve ırkçılığı da gün yüzüne çıkarıyor. 

ST. ELMO’S FIRE (1985)

Yedi arkadaşın üniversiteden mezun olduktan sonra hayatta kendilerini bulma öyküsünü anlatan bu nostaljik sinemada 80’li yılların favori isimleri: Demi Moore, Rob Lowe, Andrew McCarthy, Judd Nelson, Emilio Estevez ve Ally Sheedy ve Andie MacDowell yer alıyor. Uzun otomobil seyahatleri, retro kazaklar ile sonbaharın en hoş günlerini gösteren bu sinema içinizi ısıtacak. 

GOOD WILL HUNTING (1997)

Matt Damon ve Robin Williams’ın başrolde olduğu bu sinemada Ben Affleck de yer alıyor. Üstün zeka bir matematikçi olan Will Hunting (Matt Damon) duygusal bir buhran yaşıyor ve psikiyatristi Dr. Sean Maguireto’dan (Robin Williams) dayanak alıyor. Sonbahar yaprakları ortasında Cambridge, Massachusetts’te geçen bu sinema hoş bir dostluk ile birlikte mevsimin en hoş manzaralarını sunuyor. 

MONA LISA SMILE (2003)

Julia Roberts, Julia Stiles, Kirsten Dunst, Maggie Gyllenhaal, Ginnifer Goodwin üzere isimlerin yer aldığı takımı ile dikkat çeken ‘Mona Lisa Smile’ sineması 1950’li yıllarda geçiyor. Özel bir kız okuluna gelen çağdaş görüşlü bir öğretmen, öğrencilerinin bayanların toplumdaki rollerini sorgulamalarını ve hayallerini gerçekleştirmelerini istiyor. Feminizmin ön plana çıktığı bu sinema tıpkı vakitte kıyafetleri ve sonbahar tesiri ile hayli keyifli bir sinema. 

PLANES, TRAINS & AUTOMOBILES (1987)

Hollywood’un birçok eğlenceli sinemasına imza atan John Hughes, ‘Planes, Trans & Automobiles’ ile karlı kışa geçişi kolaylaştırıyor. John Candy ve Steve Martin’in başrolde oynadığı bu sinema enteresan bir biçimde gelişen arkadaşlığı anlatıyor. Beyaz karlar içerisinde sahneleri olsa da tam olarak sonbaharda geçen bu sinemada Neal (Steve Martin) Şükran Gününde meskenine yetişmek isterken bir sürü şanssız olay ile karşı karşıya kalıyor. Uçağının iptal olmasının akabinde Del (John Candy) ile tanışan Neal’ın meskenine dönüş seyahati varsayımından çok uzuyor. 

SWEET HOME ALABAMA (2002)

Yeni nişanlanan ünlü bir New Yorklu moda tasarımcısını canlandıran Reese Witherspoon, evlenmeden evvel çocukluk en yakın arkadaşından boşanmak için konutuna, Alabama’ya dönmek zorunda kalır. Romantik bir kıssayı anlatan Sweet Home Alabama sinemasında Amerika’nın Güneyindeki sonbahar görüntüsü sizi büyüleyecek. Sarı yaprakların ortasında geçen sinema sonbahar ruhunu en sıcak halde yansıtıyor. 
A BEAUTIFUL MIND (2001)
İktisatta Nobel mükafatı alan ‘Oyun Teorisi’ dahisi John Nash’in hayat kıssasını anlatan ‘A Beautiful Mind’ sineması Princeton Üniversitesinin yerleşkesinde geçiyor. Yeniden Amerika’nın büyüleyici sonbahar görüntüsünde geçse de bu sinema pek de düşündüğünüz üzere değil! Russell Crowe’un canlandırdığı John Nash, hayatının makûs biçimde değiştiğini düşünüp William Parcher’ın bir misyonunu kabul ediyor (Ed Harris). Sinema hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyoruz ve zıt köşelere hazır olun diyoruz!
STEPMOM (1998)
Julia Roberts ve Susan Sarandon’un başrolde oynadığı ‘Stepmom’ sinemasının posteri bile ‘Sonbahar!’ diye bağırıyor. Luke ile nişanlanan Isabel, Luke’un çocuklarının memnunluğu için elinden geleni yapar. Luke’un eski eşi Jackie ise Isabel’den hiç hoşlanmaz. Fakat tüm bu niyetler Jackie’nin kanser teşhisi ile değişir. Duygusal, üzücü fakat tıpkı vakitte umut dolu bu sinema battaniyelerin altında izlemek için ideal!
OCTOBER SKY (1999)
Gerçek bir öyküden uyarlanan ‘October Sky’ sineması genç Homer Hickam karakterinin roket bilimi ve yıldızlara olan tutkusunu husus alıyor. 1950’de geçen sinemada Hickam, kömür madenciliğinde çalışan bir ailenin oğlu olarak doğduğu yerin hudutlarını aşmaya çalışıyor. Jake Gyllenhaal, Chris Cooper ve Laura Dern üzere isimlerin yer aldığı sinema sonbaharda geçiyor. 
THE TROUBLE WITH HARRY (1955)
Vermont’ta bir sonbaharda geçen sinemada sarı yapraklı sahnelere hazır olun! Beklenmedik bir formda bir cesetin bulunması ile tuhaf ve trajikomik olayların merkezinde olan küçük bir kasabadaki yereller bu gizemli olay hakkında teoriler üretmeye başlıyorlar. Alfred Hitchcock’un direktörlüğünü üstlendiği bu klasik Hollywood sineması nostalji severler için ülkü. Shirley MacLaine, John Forsythe, Edmund Gwenn ve Jerry Mathers üzere isimlerin yer aldığı sinema gizemli bir güldürü çeşidinde. 
RUSHMORE (1998)
Blazer ceketler, Cadılar Bayramı teması, bereler ve okul zamanı… İşte sonbahar! Wes Anderson’un direktörlüğünü üstlendiği bu sinemada Jason Schwartzman ve Bill Murray yer alıyor. Rushmore Akademisinde bir öğrenci olan Max (Jason Schwartzman) akademi dışında her şeyde başarılı! Rosemary Cross isminde bir öğretmenle tanışıp aşık olan Max daha sonra akıl hocası olarak gördüğü Herman J. Blume’un (Bill Murray) da tıpkı bireye aşık olduğunu öğreniyor. 
HALLOWEEEN (1978)
Sonbahar denince yeni okul devrinin yanı sıra aklımıza Cadılar Bayramı geliyor. ‘Pumpkin Spice Latte’ dönemi ile birlikte gelen Cadılar Bayramında gelenek olarak her vakit dehşet ve tansiyon sinemaları izlenir. İşte tam da bu ruha uygun olan 1978 imali ‘Halloween’ sineması tüylerinizi ürpertecek. Gelmiş geçmiş en dehşetli sinemalar ortasında yer alan ‘Hallloween’ 1963’te bir Cadılar Bayramı gecesi geçiyor. 17 yaşındaki ablası Judith’i zalimce öldüren 6 yaşındaki Michael Myers, 15 sene mahpusta kaldıktan sonra 30 Ekim 1978’de bir mahkeme için mahpus kaldığı yerden çıkıyor. Bu sırada bir otomobil çalarak kaçan Michael, mahallesine dönerek yeni kurbanlar arayışına giriyor.  

.