Özellikle son yıllarda Türk resminde dikkat çekici bir portreden söz edeceğim bu yazıda. Bir profil eleştirisi yapacağım. Batıda çok kullanılan bir yöntemdir, bir yaratıcının öne çıkan özelliklerini madde madde sunarlar. Gerçi bir edebiyatçı, bir ressam, bir heykeltıraş ya da aslında pek çok sanatsal yapıtta en zor olan şeylerden biri eleştiridir. Eleştirmenin doğasında sanki “eleştirmek” vardır. Özellikle böyle yazdım, yani negatiften almak vardır. Oysaki böyle olmak zorunda değildir. Eleştiri yüksek beğeni de içerebilir. Teşhislerde bulunabilir. İddialar ortaya koyabilir. Yeter ki bir içerik değeri olsun. Eleştiride bir yazın ya da sanat yapıtını her yönüyle ele alıp değerlendirmek söz konusudur ve bu mantık içinde bir düşüncenin, bir yargının, bir davranışın vb. doğruluk ya da yanlışlığını ortaya çıkarmak, gerçek değerini belirtmek üzere onu inceleyip sonuca varmak durumu söz konusudur. Eleştiri deyince aklıma geldi, bir anlatı vardır, güzeldir.
Ranga Guru anekdotu olarak anılan bir anlatıdır, onu anlatarak Akın Ekici eleştirime başlayayım. “Hindistan’da ‘Renklerin Ustası’ anlamına gelen Ranga Guru adında bir ressamdan söz edilir. Bu ressamın bir çırağı eğitimini tamamlar, son resmini eline alıp hocası Ranga Guru’ya götürür ve resmini eleştirmesini ister. Hocası resme bakar ve şöyle der: “Sen artık büyük bir ressamsın. Resmini halk değerlendirsin. Bu resmi al, şehrin kalabalık bir meydanına as. Yanına da bir kırmızı kalem ile şu yazıyı bırak: “Lütfen beğenmediğiniz yerlere çarpı koyunuz.”
Çırak söyleneni yapar ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görür ki, emeğini ve yüreğini ortaya koyarak yaptığı tablo, kırmızı çarpılarla doldurulmuş. Çırak buna çok içerlenir. Tabloyu alır ve hocasına götürür. Ranga Guru, öğrencisine üzülmemesini söyler ve aynı resmi yeniden yapıp yanına da yağlı boya ve fırça ile birlikte şu yazıyı bırakmasını söyler: “Lütfen beğenmediğiniz yerleri düzeltiniz.”
Şimdi bu sözünü ettiğim profil yazısında Türk resminin önemli figürlerinden Akın Ekici’nin niçin özgün olduğunu anlatan, bir ressamın profilini ortaya çıkaran, kendine has 10 özelliğini sıralayacağız.
Çırak birkaç gün sonra gidip bakmış, tabloya kimse dokunmamış. Bu duruma çok sevinerek durumu hocasına anlatmış. Ranga Guru şöyle demiş: “Sen ilk seferde belki de hayatında hiç resim yapamayan insanlara fırsat verdin ve acımasız eleştiriler ile karşılaştın. Bu duruma çok üzüldün. İkinci sefer ise hataların düzeltilmesini istedin. Oysa kimse konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Çarpı koymak, beğenmemek, karalamak, kolaydır. İnsanoğlu başkalarında kusur aramada pek aceleci ve pek acımasızdır…”
Gerçekten durum böyledir. Ne tesadüf ki eleştirisini yapacağımız Akın Ekici de bir röportajında bu durumu şu cümlelerle dile getiriyor:
“Siz bir eser yaratırsınız. O eser, izleyenlerin gözünde, gönlünde onlarca, yüzlerce, binlerce esere dönüşür. İzleyicinin kendi algısına göre değişen, şekillenen ve artık onun tarafından sahiplenilen yepyeni bir eser oluşur. Yorum onlarındır. Eser onlarındır. Heyecanı da burada, her şeyin sınırsız ihtimale dönmesi. Böylece sanatı interaktif hale getirmiş olursunuz. Eserlerim izleyicinin duygu dünyasında yerini aldıkça, ben de artık o duygu dünyalarında yeni imgeler oluşturacak yeni eserleri yaratmak için motivasyonumu elde etmiş olurum.’
1. Akın Ekici çünkü çok inovatif bir ressam. Öyle ki, kendi REM’inden yola çıkan (REM kelimesi “Rapid Eye Movement” ifadesinin kısaltılmış halidir, Türkçeye “Hızlı Göz Hareketi” olarak Türkçeye çevrilebilir. Birey uykuya daldıktan bir buçuk saat sonra gerçekleşen REM uykusu kısaca “uykuda rüya görülen kısım” olarak tanımlanabilir) rüyalarımızı, olduğumuz ve olmayı istediğimiz kişiyi, başka boyutlardaki benliğimizin bu boyuttaki bize etkisini bazen hatırlatan bazen sorgulatan tuvalleri ile sergiler açmış nadide ressamlardan. Uykusunu izleyicisine açış düşünsenize. İlham verici bir düşünce bu doğrusu.
2. Akın Ekici çünkü panoramik düşünen, resimlerini farklı gösteri sanatları disiplinleri ile birleştiren bir küratörlük anlayışına sahip. Öyle ki Türkiye’de ilk defa onun Karbon Sanat’taki 2018 sergisinde Bharatanatyam dans performansları resimle birleştirildi. Sergide mistik dansçıların sunduğu performans, “Apsara”ların heykellerinde betimlenen pozların dansı ve aynı zamanda Dünya’nın en eski koreografilerinden biri olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda dans figürleriyle resimlerin desteklendiği bu tip bir gösteri resimlere “interdisipliner” (türlerarası) bir enstalasyon özelliği kattı.
3. Çünkü Akın Ekici sanatı yurtdışını görmüş bir ressam. Bir ressamın Kapıkule ötesinde sergilerde yer alması, uluslararası müzayede evlerinde eserlerinin sergilenmesi, kendi ülkesi dışında koleksiyonerleri olması, onun evrensel olması yönünde göstergelerden. Ekinci de bugüne kadar dünyada başta Ulanbatur/Moğolistan, Tiflis/Gürcistan, Bükreş/Romanya, New Jersey ve New York /ABD’de olmak üzere çeşitli ülkelerde sergilendi. Bunun yanında ressamın eserleri, Tokyo Metropolitan müzesinde, Londra, Paris, Atina, Selanik, Forli, New York gibi kentlerde Türkiye’nin sanat hazineleri kapsamında gösterime çıktı.
4. Akın Ekici çünkü teknolojiyi en iyi kullanan ressamlardan. Bu yenilikçilik demek, inovasyon ve sanatı birleştirme arzusu. Bir ressamın yatay ve dikey olarak derinleşme çabası demek. Sözünü ettiğimiz ressamın NFT eserleri olması meselesi değil. Birçok ressamın böylesi bir koleksiyonu bulunuyor. Yaptığı eserlerin bazılarını “eğer yapay zekâ yapsaydı nasıl yapardı” rasyoneliyle eşlenik yapay zeka resimleri de çalışan ressam buna ilişkin özel kodlama programları ile çalışıyor.
5. Akın Ekici çünkü kendi özgün stilini arayan ve üreten bir ressam ve bir akımın temsilcisi olmak önemli. Bunu da başarmış durumda. Ekici, “süprematik” eserleri ile ünlü. Süprematizm, soyut geometriciliği idealize eden bir resim anlayışıdır. Ekici, adeta soyut resimde bulunan bütün ekspresyonist ve hikâyeci öğelerin ortadan kaldırıp, nesneleri mutlak saf biçimlerin ve basit uyumların kurulmasında araç olarak kullanıyor.
6. Akın Ekici çünkü evrensele ulaşıyor. Evrensel olmanın yollarından biri gelenekselden ve “sana ait olandan” yola çıkmak. Sonra evrensele ulaşmak. Zaten yol bu. Akın Ekici bunu başarıyor. Kendisine bu anlamda “küreyerel” bir sanatçı diyebiliriz. Hem yerel değerleri içeren hem de küresele ulaşan anlamında. İki kelimenin birleşimi. Önce şunu söylemek gerekir. Gelenekle sıcak bir temasa geçebilmek için hayli kişisel bir duyuşun, yüksek kişisel gücün, son derece kişisel bir yeteneğin olması gerek. Ekici’ye rahat rahat birlikte çalıştığı üstat Devrim Erbil’in gelenek devamcısı denilebilir. Ekici de Erbil gibi ortaya koyduğu geleneksele uzanan tavırla, Türk geleneksel halk sanatının canlanmasına zengin bir ortam sağlayan ressamlardandır, bu huyuyla takdire şayandır.
7. Akın Ekinci çünkü tutarlı bir üslupta ve oldukça istikrarlı bir sanatçı. Evrensel sanatçı olmanın yollarından biri istikrar ve tutarlılık. Bir üsluba sahip olmak, çizgisi belirgin bir ressam olmak. Tüm koleksiyonlarıyla. Ekici bu anlamda, fraktal bir yapı kurmuş, özgün bir isim. Akın Ekici, “fraktal” resmin dünyadaki iyi temsilcilerinden biri olma yolunda. Örnekler arttıkça, uluslararası sergileri yoğunlaştıkça, serileri genişleyip, koleksiyonları çeşitlenince bu söylediğimin izini daha çok göreceğiz. Fraktallar, iriden küçüğe, çoktan aza, birbirine benzeyen, diğerini andıran, girift ve düzenli, kaotik ama tanımlı birçok geometrik şeklin oluşturduğu, sonsuzluğa doğru giden, kompleks ve göz kamaştırıcı şekillerdir. Ekici de bu yapıyı en iyi kullananlardandır.
8. Akın Ekici renk kullanımında, fırçasız resim tekniği gibi bir yöntemde, kompozisyonları anlamında ayrıksı bir ressam. 1. Açıklayalım. Sanat tarihçisi Sezer Tansuğ bir röportajında Slav renkçiliğini ifade ederken bir anekdot anlatır: “Rusya’ya Teofanes isimli bir adam gitmiştir İstanbul’dan 19. yüzyıl başlarında. İstanbul’daki Bizans dinsel resmi koyudur, çünkü bir başkent üslubu. Bu üslup, bu renk anlayışının Rusya’da tamamen pembelere, sarılara, yeşillere dönüştüğü biliniyor. Andrey Rubler de bunun en büyük temsilcisi. Orada bir çeşit Slav renk cümbüşü işe karışıyor ve Kandinsky’nin geleneği de buna bağlı.” Akın Ekici resmi de Devrim Erbil gibi üstatlarının renklerinden geliyor. Kırmızıları, sarıları, mavileri… Renk tüpünden çıkmış kadar saf görünen renkleri, özellikle spatula ile birleştiğinde, “fırça aracısız” renkleri kullandığında özel bir tasarım çıkartıyor ortaya.
9. Akın Ekici’nin çünkü bir felsefesi var. Onun resminde ilginç bir şekilde Batı resminin yapısından gelen bir yabancılık yok. Onun minyatürisk, çizgisel ve dokusal (özgün yerel desen) anlayışı, bize resim felsefesi hakkında bir şey anlatıyor bize. Takdir edersiniz ki, Türkiye’de bir ressamın Rönesans ya da Avrupa sanatına ilgi duyması sıradan değil. Ekici de bu durumda Rönesans mimarisi, müziği ya da gösteri sanatıyla ilişki kurmasını bekleyemeyiz sanırım. Ekici’nin yaşamına dair ne var ki burada? Ne tür bir ipucu? “Ben Monet’e aşığım” demek ne derece bir kıstas? Tekniğine eyvallah? Ruh durumu ne olacak? Monet ne yaşadı? Akın Ekici ne yaşadı? Diyeyim, Matrakçu Nasuh’u, Şeker Ahmet Paşa’yı, Bedri Rahmi’yi, Devrim Erbil’i yaşadı. Dolayısıyla çizgi oradan geliyor. İyi de oluyor.
10. Akın Ekici bir sanat aktivisti. İşte bu çok önemli. Sevgili Tamer Levent ki büyük oyuncu, onun kurmuş olduğu sanat inisiyatifi Sanata Evet platformunun aktivisti. Akın Ekici ‘Sanata Evet’çi. Malum, bütün insanların biyolojik yapısında yaratma, kendini kanıtlama eğilimi var. Dolayısıyla insanlar duygu ile düşünceyi, yapmakla mükemmelliği, çözüm bulmakla yaratıcılığı hep kendisinde var sayıyor. Her zaman bu yönüyle takdir görmek istiyor. Sanatı resmin, heykeltıraşın, müziğin, sinemanın, fotoğrafçılığın kod adı olarak görüyoruz. Halbuki sanat bir süreçtir. Akın Ekici de bir sanat aktivisti olarak Türkiye’nin, dünyanın her yerinde konuşmalar yapıyor, üretimler yapıyor, bunu yayıyor. Bu da sanatçı sorumluluğu diye düşünüyorum. Ekici’de bu var.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio