“Geçen yıldan beri pankart yahut afiş asarken ya da stant çalışması yaparken baskı görüyoruz. Kayyum rektörlerle yapamadıklarını yapabilmek için …
“Geçen yıldan beri pankart yahut afiş asarken ya da stant çalışması yaparken baskı görüyoruz. Kayyum rektörlerle yapamadıklarını yapabilmek için yayınlanmış bir genelge olduğu kanaatindeyim.”
Tunahan Gözlügöl, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde okuyan bir genç. Kampüs içinde ve dışında insan hakları alanında çalışmalara katılan 24 yaşındaki öğrenci, İçişleri Bakanlığı’nın geçen hafta yayınladığı genelge nedeniyle endişe duyuyor. Gözlügöl’ün endişesini, akademisyenler ve hukukçular da paylaşıyor.
İçişleri Bakanlığı, 11 Ağustos’ta valiliklere “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri” genelgesi göndermişti. Genelgede, üniversitelerde uyuşturucu suçlarıyla mücadele edileceği, suç/terör örgütlerinin eleman kazanımlarının engellenmesi, istismar ve provokasyonların önüne geçilmesine yönelik tedbirler alınacağı vurgulanıyor. Ayrıca öğrencilerin konaklayacağı yurt, pansiyon, apart vb. yerlerde olası fahiş fiyat uygulamalarına müsaade edilmeyeceği, maddi durumu yetersiz olan öğrencilere de yardımcı olunacağı belirtiliyor.
Söz konusu genelgede “güvenlik tedbirleri” başlığı altında yer alan ifadeler ise tartışma yarattı. “Suç/terör örgütlerinin yeni eleman kazanmaya çalışmalarına engel olunabilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık verileceği” belirtilen genelgede, “Genelge kapsamında terör örgütleri ile iltisaklı olduğu değerlendirilen öğrenci kulüpleri ve kadın platformları gibi illegal yapılanmaların üniversite içindeki yasa dışı faaliyetleri takip edilecek ve propaganda çalışmalarına dönebilecek faaliyetlerine izin verilmeyecek” ifadeleri yer alıyor.
“Politik topluluklara müdahale etmek isteyecekler”
Gözlügöl, halihazırda üniversitelerdeki baskı ortamından nasibini alan gençlerden biri olduğnu söylüyor.
ODTÜ Rektörü Verşan Kök’e sosyal medya paylaşımında hakaret ettiği gerekçesiyle üniversite yönetimi tarafından bir hafta uzaklaştırma cezası aldığını, hakkında açılan davada ise sekiz yıl hapis cezasına hükmedildiğini, hapis cezası kararına itiraz ettiklerini ifade ediyor. Üniversite yönetiminin sosyal medya paylaşımlarını takip etmek için bir ekip kurduğu yönünde söylentiler dolaştığını ekliyor.
“Okulda sivil polis var ama açıktan açığa hareket edemiyor şimdilik. Öğrencilere açılan soruşturmalar arttı. Benim kadar politik olmayan öğrencilere de soruşturma açmaya başladılar” diyor. ODTÜ’de Medya Topluluğu ve İnsan hakları Topluluğu’nda çalışmalarında yer alan öğrenci, “ODTÜ’de çoğu öğrenci topluluğu politik. Bu genelge ile üniversitelerdeki politik topluluklara müdahale etmek isteyeceklerdir” şeklinde konuşuyor.
Aynı endişe, akademisyenlerde de var.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (ÜNİVDER) Eş Başkanı Doç. Dr. Erol Köseoğlu’na göre toplumda olduğu gibi üniversitelerde de sürekli hale gelmiş bir güvenlik baskısı var. DW Türkçe’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Köseoğlu, “Bu genelge ile öğrencilere verilen bir mesaj var. ‘Üniversitede uygun görmediğim bir şeyi yaparsınız o yasa dışıdır. Devlet olarak neyi uygun görürsem o doğrultuda hareket edeceksiniz. Uygun görmediğimi teröristlikle suçlayabilirim’ havası yaratılıyor” diyor.
Üniversite yerleşkelerinin neredeyse birer karakol gibi işlediğini dile getiren akademisyen, yeni genelgenin de bu zihniyetin bir yansıması olduğu kanaatinde. YKS tercih sonuçlarının açıklandığı bir dönemde bakanlık genelgesi ile korku ortamı yaratıldığını, üniversite öğrencilerinin barınma sorunu, geçim derdi ve gelecek kaygılarının görünmez kılındığını ifade eden Köseoğlu, “Hükümetin genel uygulamasıyla uyumlu ama yükseköğretimin geleceği ile ilgili gayet sorunlu bir metin” diye konuşuyor.
“Adalet Bakanlığı nasıl izin veriyor bu genelgeye?”
Gençlik çalışmalarıyla bilinen Sivil Alan Araştırmaları Derneği’nin hukuk danışmanı Baran Kaya da İçişleri Bakanlığı genelgesinin üç husus nedeniyle sorun teşkil ettiğini savunuyor.
Bunlardan birincisi, genelgelerin “genel düzenleyici işlem” gibi kullanılması. Kaya, “İçişleri Bakanlığı’nın idari alt birimlerine bir konuyla ilgili neler yapması gerektiğine ilişkin açıklayıcı metnine genelge diyoruz. Genelgeyle sadece kendi idari teşkilatın altında memurlara bilgilendirme yaparsın. Üniversitelerin ise özerk bir yapısı var. Bakanlık pandemiden beri genelgeleri talimat gibi kullanıyor. Bu durum artık alışkanlığa döndü” diyor.
Avukat Kaya’ya göre sorunlardan bir diğeri ise İçişleri Bakanlığı’nın genelge kapsamı ile kendisini Gençlik ve Spor Bakanlığı ile üniversitelerin üstünde bir kurum olarak konumlandırması. İçişleri Bakanlığı’nın yetki alanını genişletmeye çalıştığını savunan Kaya, “Bu konumlandırma Anayasa’ya aykırı. Bir yanda Gençlik ve spor Bakanlığı’na da talimat verirken diğer yanda üniversitelerin iyice darlaşan özerkliğini de ele geçirmek istiyor” diye konuşuyor.
Sebeplerin sonuncusu ve en tartışmalı olanı ise örgütlenme özgürlüğünün güvenlik sorunu olarak görülmesi. Baran Kaya, güvenlik meselesinin manipülasyona meydan veren bir kavram olduğunun altını çizerek “İltisak, ucu açık ve soyut bir kavram. Legal yapılar güvenlik bahanesiyle illegal kabul edilebilir” görüşünü dile getiriyor. Kaya ayrıca genelgede yer alan “Üniversite içindeki yasa dışı faaliyetler takip edilecek” ifadesinin de hukuka aykırı olduğuna dikkati çekiyor:
“Bakanlık faaliyetleri nasıl takip edecek? Polisle mi yoksa memurla mı takip edecek? Mahkeme kararı olmadan birilerinin izlenmesi hukuka aykırı tamamen. Adalet Bakanlığı nasıl izin veriyor bu genelgeye?”
Bakanlık genelgesinin iltisaklı olduğunu iddia edeceğin bütün öğrenci örgütlenmelerine müdahale edileceği anlamına geldiğini ifade eden Avukat Kaya, “Burada örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarına yönelen bir saldırı var” diyor.